Su Dunyasi - Saglık

 

ZİHİN GÜCÜMÜZÜ KULLANMAYI ÖĞRENELİM
Sualtı avcılığında, zihnimiz sürekli algılama ve değerlendirme durumundadır. Şüphe ve tereddüt etmek, korku, kendinden emin olmamak, güven eksikliği gibi duygular, konsantrasyonumuzu negatif etkilemek üzere her zaman karşımıza çıkar. Avcı, agaşonda iyi bir konsantrasyona sahip, kule tekniğinde, dingin ve rahat, taşaltı avında çok dikkatli ve uyanık olmalı, bunu sağlayabilmek için de sualtı avcılığı dışında kalan her düşünce ve duyguyu kafasından arındırabilmeyi başarmalıdır. Nefes tutmanın yarısı psikolojiktir, bu nedenle tekniğiniz ve fizik kondisyonunuz ne kadar iyi olursa olsun, zihin gücünüzü gerektiği gibi kullanamıyorsanız, sualtında kalış süreniz avlanmaya yeterli olmayacağı gibi, her seferinde nefes nefese kalarak satha çıkarsınız.
Sıcacık evinizde, iyi bir kitapla huzur içinde, en sevdiğiniz koltuğunuzda oturmak varken, kulağınızda kalp atışlarınız, soğuktan ürperirken, buz gibi bir Ocak sabahı, suda ne halt ediyorum diye sorduğunuz olmuştur.
Buna rağmen, iyi bir avla eve dönüş, ardından sıcak bir duş ve o hafta sonunu tatlı bir tembellikle evde geçirmiş avcı dostların biraz da meraklı telefonlarını cevaplarken aldığımız haz, aslında, üşenmeyip yollara düşmekle isabet ettiğimizin gösterir. Evde kalmayı tercih ettikten sonra, tüm hafta sonu keşke gitseydim diye kendi kendinizi yediyseniz, bilin ki, suda olmanın, dalmanın, avcılığın, tedavi edilemez hastalığı size de ciddi boyutlarda bulaşmıştır.
Bu yazıda, zihin gücünüzü kontrol edebilmek ve avlanmayı çok verimli ve keyfli hale getirebilmek için, yapabilecekleriniz konusunda bir kaç öneri bulacaksınız.
Sualtı avcılığını psikolojik açıdan etkileyen çok fazla parametre vardır. Bu parametreler, kişilik yapısına göre farklı algılanacağı için, her bireyin etkileşimi de, farklı bir tablo çizer. Genelleme yapmak için bu etkenleri üç ana grupta toplayabiliriz;
  • Ava gitme isteği ve motivasyon
  • Kendini tanıma
  • Konsantrasyon
Suya girme isteği
Sualtı avcılığı, etrafınızla iletişim kurmanın zor olduğu bir spordur, arkadaşınızla avlanıyor olsanız bile, genellikle, kafanızdaki bin türlü düşünce ile yalnız kalırsınız. Bu düşüncelerin etkisine kapılmak çok koladır ve konsantrasyonun da en büyük düşmanıdır. Avlanırken, çevreden gelen sinyalleri değerlendirme beceriniz ve partnerinizle olan iletişiminiz kolayca bozulabilir. Bir hafta boyunca hayal ettiğiniz av partiniz, yeterli konsantrasyonun sağlanamaması nedeni ile, balık görememek, sıkılmak ve avdan soğumakla neticelenir. Bunun üstüne, arkadaşınız bol bol avlanıp biraz da hasislik yapıyorsa, canınız iyice sıkılır, gün bitse de dönsek psikolojisine girersiniz. Bu fırsatla partner seçiminin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha vurgulamak istiyorum. Sualtı avcılığı zor bir spordur. Avcı, çoğunlukla ağır koşullara dayanmak zorundadır. Soğuk su, akıntı, dalga, nefes tutma ve sualtında mücadele, tüfek kurmak, sıkışan şişle uğraşmak ve daha bir sürü zorluk, anlatıldığı zaman sualtı avcılığını mazoşist sporlar sınıfına soksa da, katılımcı arkadaşların sayısına baktığımız zaman, işin çekiciliği ortaya çıkıyor. Suya girme isteği, bütün bu olumsuzluklara rağmen içimizde vardır, işin püf noktası, net bir karar verebilmek ve malzeme hazırlığını tamamlayıp evden çıkabilmekte yatar. Bu kararı vermenin içinde, sıcacık bir yataktan sabahın köründe kalkabilmek, giyinip soğuk havada evden çıkmak, malzeme yüklemek ve yola düşmek, buz gibi esintide, ıslak elbisenin içine girmek var. Kulağa pek hoş gelmese de, sonrası için değiyor.
Kendini tanıma
Bir çoğumuz, fırtınalı denizde, midemiz ağzımıza gelerek, satıhta biraz nefeslenmeye çalışmanın, tam son derin nefesi alırken, şnorkele giren tuzlu suyu yutmanın, ya da, iyi hesaplanmamış bir dalga tarafından taşlara savrulup dayak yemenin acısını tatmamışızdır. Üstelik, formda değilseniz, nefes tutma süreleriniz kısalır, diyafram spazmları rahatsızlık verir ve bir an önce satha çıkmaktan başka şey düşünemez olursunuz. Aldığınız zevk azaldıkça, sıkıntınız artar, sıkıldıkça keyfiniz kaçar, bu fasit döngüye girdiğinizde iş biter.
Bu şartlar altında, avlanmaya yönelik bir konsantrasyon oluşturmak mümkün değildir. Çoğu taşı içine bakmadan geçersiniz, açıkta gördüğünüz balıklar, agaşon için değmeyecek boydadır. Satıhta oyalanırken, evde alacağınız sıcak duş, zihninizde canlanmaya başlar, ve hayalinizdeki levrek de, hep böyle anlarda ortaya çıkar. Pozisyon almak ve tüfeğinizi yönlendirmek için artık çok geçtir. Aynı duygular içinde tetik çekmek te genelde hüsranla sonuçlanır. Avınızla aranızdaki mesafeyi tahmin etmek, tüfeğinizi ne kadar doğru yönlendirdiğiniz, balığın daha iyi bir pozisyonunu beklemek gibi konularda nazlanmanız,sizi eliniz boş bırakır. Malzemeniz, teknik beceriniz ve fizik kondisyonunuz ne olursa olsun, konsantrasyonunuzu bozacak bu kadar fazla dış etken olması, sizi bir dahaki sefer ava gitme ve suya girme konusunda isteksiz hale getirir.
Motivasyon ve isteğinizi hep canlı tutabilmek için, sualtı avcılığının yalnızca size sunduğu zevki düşünmeniz gerekiyor. İyi bir avdan sonra, gece yatağınızda, gözleriniz kapalı tüm avı baştan sona yaşıyorsanız, haftaya büyük ihtimalle suda olacaksınız demektir.
Sualtı avcılığı bir yarışma değildir
Sualtı avcılığı, özel düzenlenmiş yarışmalar haricinde, bir yarışma sporu değildir ve seyircisi yoktur. Buna rağmen avlanmanın içgüdüsel yanında, yarışma ruhu oluşmuştur. Bunun nedeni, biraz da, diğer avcılardan daha iyi olmayı gösterme kompleksidir. Dürüst olmak gerekirse, bu duygunun hemen hepimizde olduğunu kabul etmeliyiz. Gerçekten, kayda değer bir trofe ile iskeleye dönmek çok keyflidir. Takdir ve beğeniye herkesin ihtiyacı ve ilgisi vardır. Ancak, avlanmayı bu boyutlara taşımanın tehlikeli bir yanı var. Önde olma duygusu, başarma mecburiyeti ile birleştiğinde önemli bir düşmana kapı açar;
Stres
Stres duygusu ile başa çıkmak ve bu duyguyu terbiye edebilmek, sualtı avcılığında, sizi bir üst seviyeye çıkarır. Avcılığınızı, muhakkak başarılı olma ve balık vurmadan dönme gibi kompleksler yönlendiriyorsa, derinlik ve süre bilinciniz zorlanacaktır, başka bir deyişle, limitlerinizi bildiğiniz halde, kompleksleriniz yüzünden bu limitleri aşmak durumunda kalabilirsiniz. Hepimiz belirli bir tecrübe edindikten sonra, kaç metrelerde rahat avlandığımızı, her yönü ile iyi bir agaşonda,nefes tutma süremizin ne olduğunu biliriz. Limitlerimizi bilme konusunda dürüst davranmamak, zorlama, stres ve tabi ki tehlike getirir. Nefes tutma disiplini, fizik kondisyonunuz yanında, psikolojik durumunuza da bağlı olduğu için, stres duygusu ile mücadele, çok önem taşır. Ortalama 15 metrelerde rahat avlanıyorsanız, bu derinliğe her zaman sadık kalın. Tecrübenizin artması doğrultusunda daha derin denemeler yapmak tabi ki mümkün, ancak, bu denemenizi planlayın. Dalış derinliğini önceden belirleyin, değişken ağırlık kullanacaksanız, ağırlık hesaplarını üşenmeden ona göre yapın ve her zaman yanınızda size asiste edecek en az sizin kadar tecrübeli bir dostunuz olsun. Bu sporda risk almanın bedeli çok pahallı ödeniyor. Limitlerinizi doğru olarak değerlendirmek, özgüveninizi arttırır.
Konsantrasyon ve teknikler
Avcılık tekniğiniz, öncelikle okuduklarınız ve duyduklarınızın birikimleri ile oluşur, sonra, suya her girişiniz ile pekişir. Avcılığın ilk amacı, balık vurmak olduğuna göre, tekniğinizin gelişmesi de bu uğraş ile olacaktır. O halde, tüfeğinizi elinize aldığınız andan itibaren, gevşemek, vantilasyon, ve nefes tutmak, zihninizde, ikinci bir işlem gibi çalışır. Dalışınızın başlaması ile birlikte, zihniniz; etrafınızı algılamak ve değerlendirmek, olası avlarınızın davranış birçimlerinin analizini yapmak, tahmin etmek, pozisyon almak ve tetik çekmek gibi işlerle meşgul olmalıdır. Eğer konsantrasyonunuz bunu sağlayamıyorsa, avlanma yerine nefes tutma çabası, ön planda kalır ve zihninizi meşgul eder. Zihin gücünün bilinçli olarak kullanılması, işte bu noktada önem kazanıyor. Apnea disiplini iyi oturmuş bir dalıcı, sualtına inerken avlanmaya konsantre olmuştur. Nefes tutmak ve uyarıları algılamak zihnin gerisinde bir refleks olarak çalışır.
*Agaşon
Bu teknikte, avcının ilk hedefi, yattığı yerde görünmez olmak ve zihnini bu amaca yönlendirmek olmalıdır. Dip yapısını keşfetmek, yatmaya elverişli olası eriştelik, kumluk, çatlak veya kırıkları değerlendirmek, vücudunu sualtı ortamında kamufle etmek iyi bir agaşonun prensiplerini oluşturur. Bütün bu işlemler sırasında, zihin gücünüzü, sanki bir üçüncü gözünüz varmış ve yaptıklarınızı satıhtan seyrediyormuş gibi, kullanabilmelisiniz. Bunu başarıp, sualtında nasıl davrandığınızı dışarıdan seyredebilirseniz, tekniğinizi mükemmelleştirmeye doğru gidersiniz.
Agaşon tekniğinin zihnimize yüklediği en zor görev, sadece teoride var olan görmediğiniz balığın avı için hazırlanmayı becerebilmektir. Yattığınız andan itibaren uyguladığınız agaşon tekniğinin mükemmelliğine, görmeseniz bile avınızın orada olduğuna ve çok geçmeden mavilikler içinde belirerek atış menzilinize gireceğine yürekten inanmalısınız, başarılı bir agaşonun sırlarından biri, bu düşünce tarzında yatar.
*Kule
Kule tekniğinde iş biraz farklı hale geliyor. Normal koşullarda, üzerine indiğiniz balık, sizi kesinlikle fark eder ve net olarak görür. Bütün incelik, balığa gerçek niyetinizi hissetirmemeyi başarmaktadır. Aranızdaki mesafe, avınıza, güven verir, bu mesafeyi, balığı strese sokmadan atış menziline kadar azaltabilmek, kule tekniğini zor ve çok incelik isteyen bir sınıfa sokmuştur. Bakışlarınızda, avcı olmanın tüm hırsı ile gözleriniz faltaşı gibi açık, balığın üzerine hızla inerseniz, partiyi baştan kaybederseniz, Kule teniğinin başarısı, avınız sanki şeffafmış gibi sizin tarafınızdan fark edilmediği duygusunu ona hissettirmek ve onu yok farzedebilmektir.
*Taşaltı tekniği
Tamamen farklı boyutları olan taşaltı avında, hedefiniz, doğru tahminlerle, balığın olabileceği taşı bulup avlanmaktır. Tahminlerin başarı yüzdesi, tecrübeleriniz ve ortam bilginizle artar. Avınızın bulunduğu yerlerle yakın temasınız olacağı için, su içinde çok uyumlu hareket edebilmeniz gerekir. Tahminleri doğrultusunda, baktığı taşın altında, avını bulması, sualtı avcısına çok büyük bir zevk ve tatmin duygusu verir. Yeni başlayanların, sabırla, uygun gördükleri her taşın altına bakmaları ve tecrübelerini arttırmaları gerekiyor. Zaman içinde, canlı taşları çok daha kolay görüp zaman kaybını önleyeceklerdir. Taşaltı tekniğinde, zihin gücünün oldukça önemli bir yeri var. Bu teknikte, avlandığımız yerler, genellikle taş altları, çatlaklar ve plakalıklar olduğu için, balığı görebilmek, bazen çok dar yerlere sokulmayı gerektirir. Balığın peşinde bir yerlere sıkışma düşüncesi de, aynı şekilde kafamıza takılır. Korku veya endişe etmek, konsantrasyonumuzu bozduğu gibi avlanma isteğimizi de kırar. Bu problemle baş etmek, önce satıhta başlar. İneceğiniz taşın yapısını incelemek, aradaki mesafeyi kestirmek ve tahmini bir plan yapmak, ava odaklanmaya yetecektir. Her zaman dikkatli ve uyanık olmak ve kuralları akılda tutmak şartı ile, taşaltı tekniğinin heyecanı ve zevkine varabilirsiniz. Avlandığınız bölgeyi ne kadar iyi biliyorsanız, korku ve panik duygusundan uzak kalırsınız.
Psikolojik hazırlanma su üstünde başlar
Aktiviteniz ne olursa olsun, tüm organizasyonlar için ana kural, negatif etkisi olabilecek herşeyi, elden geldiğince ve imkan varken önceden, ortadan kaldırmaktır. Vaktimiz varken biraz gayret sarfetmek yerine tembellik ettiğimiz için, günlerdir iple çektiğimiz. av partisi o kadar emekten sonra hüsranla bitmiştir. Yeni başlayanların, tedbir ve hazırlık için ayırmaları gereken zaman daha fazla olmalıdır. Bisiklet, koşu, futbol vb. gibi su üstünde yaptığımız sporlar veya havuz antrenmanları, denizde avcılığa bir hazırlıktır. Özellikle, kışın azalan aktivitenin yerine bunların konması gerekir. Her av partisinden önce bilgilenme için biraz zaman ayırmak gerekiyor. Seçtiğiniz av bölgesi için, öncelikle meteorolojik bilgi edinin, özellikle rüzgar yönü ve şiddeti, sizi çok ilgilendirmelidir. Onca hazırlık ve yoldan sonra, bulanık bir kıyı ve ciddi dalgalarla karşılaşıp geri dönmek tatsız olur. Malzeme hazırlığı da, aynı dikkat ve tedbirle yapılmalıdır. Uzun süredir bekleyip planladığınız bir av partisine, kesinlikle ilk defa kullanacağınız bir malzeme ile gitmeyin. Yeni malzemeyi denemek için yanınıza alabilirsiniz, fakat alışık olduğunuz eşyanız da yanınızda olsun. Tüm malzemenizi, bir gün önceden, listeye göre tek tek gözden geçirerek, çanta veya kutunuza koyun. Av öncesi hazırlık, başlı başına bir konudur. Tüm bu hazırlık safhası, suya girene kadar, sizi adım adım, ava ve avcı olmaya hazırlar, daha da önemlisi, avlanma isteğinizi hep canlı tutar.
İkinci önemli kural, zihninizi her zaman avlanmaya açık ve istekli tutabilmektir. Suda olmanın, balığı arayıp bulmanın,ve avlayabilmenin o muhteşem keyfini tattıktan sonra, yapabileceğimiz en güzel şey, bunları arkadaşlarla paylaşmaktır. Bu paylaşım, suda iken partneriniz ile başlar, dönüş yolunda devam eder, güzel bir akşam yemeğinde tekrar canlanır, ve bu heyecan, bir sonraki avın organizasyonuna kadar okuyarak, seyrederek sohbet ederek ve hayal kurarak canlı kalırken bizlere çocukça bir zevk verir. Yeni aldığımız bir tüfeği hergün çantasından çıkarıp seyretmek, malzemeyi elden geçirmek, küçük tamiratlar yapmak, çoğumuzun sık sık yaptığı ama pek söylemediği şeylerdir. Bilin ki, ava gitme arzusunu canlı tutan önemli davranışların başında, malzeme ile temasta olmak gelir. Bu temas sevgi ve saygı getirir. Malzemenize saygı duyduğunuz zaman bakımını severek üstlenirsiniz, bakımlı malzeme ile avlandığınız zaman, rüyalarınızdaki avla karşılaştığınızda, ne palamutunuz atar, ne tetiğiniz ezilir, ne lastiğiniz diş sıyırır ne de, mekanizma şiş boşaltır.
Ava konsantre olabilmek sanıldığı kadar zor değildir. Örneğin giyinmek çoğumuz için,biran önce yapılması gereken oldukça zahmetli bir iştir. Aksine, ağır ve dikkatle giyinmek bir çok avantaj getirir. Öncelikle malzemeniz üzerinize tam ve istediğiniz gibi oturur, böylece suya girdikte sonra, oturmamış omuzlarınız veya bolluk yapan pantalonunuz ile uğraşmazsınız.
Düşünerek giyindiğiniz için, unutulmuş, bir taşıma ipi, bıçak veya fenerinizin bitik pilleri için geri dönmezsiniz, en önemlisi acele edip strese girerek yorulmazsınız. Suya, avlanacağınız yerin biraz gerisinden girin ve av merasına bir müddet sakin tempo ile palet vurarak ulaşın. Bu süre zarfında, sualtını gözlemleme fırsatı bulmanın yanısıra, ava konsantre olabildiğinizi göreceksiniz. Kısaca, malzemenizi tekrar kontrol etmek, partnerinizle uyum içinde ve bilgi alışverişinde bulunmak, seçtiğiniz av bölgesini iyi tanımak ve hakkında bilgilenmek, ava çıkmadan önce psikolojik açıdan hazır olmak için zihin gücünüzü kullanabileceğiniz parametrelerdir.
Jak Boeno
 
KOŞU YAPARKEN DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER
Koşmaya niyetlenmek kolaydır, hatta başlamak da; ancak sürdürmek sıklıkla zor gelmektedir insana. Uygun bir hazırlık devresinden geçmeden yapılan koşular kendi içinde tehlikeler gizlemektedir. Bu nedenle koşmaya başlamadan önce bir sağlık kontrolünden geçiniz. Ortopedik, kalp sorunlarınızın olup olmadığından emin olunuz ya da standart beden ağırlığınızı %20 geçip geçmediğinizi öğreniniz.
Uygun ayakkabı seçerseniz ayaklarınızda su toplamasını, kaval kemiğinizde ağrı gelişmesini ev kas tutulmasının gelişmesini engellemiş olursunuz. Uygun spor kıyafetinizi giyiniz ve en yakın parka yol alınız. Koştuğunuz zemin asfalt ya da toprak, yani nispeten yumuşak bir zemin olmalıdır. Asla beton zeminde koşmayınız. Koşu parkurunuzun iyi aydınlatılmış ve emniyetli olmasına dikkat ediniz.
Ayakta dik durun, koşarken sıçramayınız ve ayak bilekleri düzeyinden hafif öne doğru eğilin (kalça düzeyinden değil). Omuzlarınızı gevşek ve aşağıda tutunuz. Koşarken topuğunuz yere önce bassın, sonra ayak tabanınız yerin üzerinde yuvarlansın ve en son ayağınız ayak parmak uçlarıyla yeri terk etsin.
Koşunun sıklığını, yeğinliğini (şiddetini) ve süresini ayarlamak, etkin bir koşu programı için elzemdir. Bir koşu programını baltalayacak en büyük sorun kısa zamanda çok fazla yüklenmektir. Amerikan Spor Hekimliği Koleji haftada 3 kez (gün aşırı), en az 20-30 dakika süreli ve doruk (maksimum) kalp atım sayısının %50-85 arasında olan (bunu koşu sırasında nabzınıza bakarak belirleyebilirsiniz) yüklenmeler önermektedir.
Koşulardan önce ısınma, koşulardan sonra soğuma gereklidir.
Asla koşu mesafesini haftada %10 dan fazla artırmayınız!
Ağrılarınız başlarsa, koşuya ara veriniz ve geçmesini bekleyiniz.
Ara günlerde ise (koşmadığınız günlerde)= kuvvet çalışmalarına yer veriniz.
Koşuya yeni başlayacak olan bir kişiye bir alıştırma reçetesi verecek olursak aşağıdaki gibi olurdu:
Hafta - Süre - Yeğinlik (Şiddet)
1. 20 dk. Yürüyüş (Canlı)
2. 22 dk. Yürüyüş (Canlı)
3. 22 dk. 30-60 sn jog, 5 dk. Yürüyüş (dönüşümlü)
4. 24 dk. 30-60 sn jog, 5 dk. Yürüyüş (dönüşümlü)
5. 24 dk. 30-60 sn. jog, 4 dk. Yürüyüş (dönüşümlü)
6. 26 dk. 30-60 sn. jog, 4 dk. Yürüyüş (dönüşümlü)
7. 26 dk. 30-60 sn. jog, 3 dk. Yürüyüş (dönüşümlü)
8. 28 dk. 30-60 sn. jog, 3 dk. Yürüyüş (dönüşümlü)
9. 28 dk. 30-60 sn. jog, 2 dk. Yürüyüş (dönüşümlü)
10. 30 dk. 30-60 sn. jog, 2 dk. Yürüyüş (dönüşümlü)
11. 30 dk. 2 dk jog, 1 dk. Yürüyüş (dönüşümlü)
12. >30 dk. Yavaş yavaş ilerleyiniz
Not: Jog koşunun hafif biçimidir. Jog yaparken nabzınız yukarıdaki sınırlar içerisinde olmasına özen gösteriniz.

NEFESLENME
Apnea ve sualtı avcılığı için, ciğerlerin doğru ve tam doldurulmaları çok önem taşır. Bu işlem, tamamen teknik bir konudur ve sağlıklı bir bünyenin kolaylıkla başarabileceği bir işlemdir.
Konsantrasyon, zihin gücü ve düşünce becerisi, nefesli dalışın psikolojik kısmını yani yarısını oluşturur. Bu becerileri geliştirmek için, konu hakkında bilgi toplamak, okumak ve bol bol antrenman gerekiyor. İşin diğer yarısı, doğru nefes alıp verme, ciğerlerin tam ve doğru doldurulmaları, diyafram kullanımı, nefes tutma şekil ve teknikleri gibi parametrelerden oluşur.
Sıkça bahsedilen ciğer kapasitesi deyimi, ciğerlerimizin tam dolu olduğu zaman, içindeki havanın hacmini ifade eder. Standartlar dahilinde ortalama değer 6 litredir. Ciğer hacmi 9-10 litreyi bulan insanlar olduğu gibi, 4 litre ile sınırlı olanlar da mevcut.
Ciğer kapasitesinin yüksek olması, avantajdır, ancak herşey demek değildir. Önemli olan, ciğerlerimize doldurduğumuz havayı, mümkün olduğu kadar ekonomik ve dikkatle kullanmaktır. En çok oksijeni kaslarımız tüketir. Bunun anlamı, sualtında iken mümküm olduğu kadar, suya uyum sağlamak, ağır hareket etmek, gereksiz devinimlerden kaçınmaktır. Bu disiplinin, avcılık için de çok önem taşıdığını unutmayalım.
Doğru nefes alıp vermek ve hipervantilasyon
Vantilasyon ritmi, organizmanın, ihtiyaç duyduğu oksijen miktarına göre belirlenir. Kandaki karbondioksit miktarının yükselmesi ve oksijen miktarının düşmesi, nefes alma ihtiyacı oluşturur. Nefesimizi tuttuğumuz andan itibaren, organizmanın oksijen ihtiyacı, ciğerlerimizde, depoladığımız havadan kullanılacaktır. Ne kadar az oksijen tüketirsek, nefes tutma süresi uzar, ancak tehlike sınırı olduğunu da hatırlatalım. Oksijeni, kandaki kırmızı hücreler taşır. Bu hücreler, her zaman satüredir, yani, hava ile temas ettikleri anda, yüklenebilecekleri tüm oksijeni alırlar. Bu özellik, çok önemli bir konunun anlaşılmasına yardımcı olacaktır ;
Hipervantilasyon: Derin ve arka arkaya yapılan nefes alıp verme işlemine hipervantilasyon diyoruz. Nefesli dalış ve sualtı avcılığının, bugünkü seviyelerine henüz ulaşmadığı 60 lı yıllarda, hipervantilasyonun, apnea süresini uzattığı ve yapılmasında fayda olduğu düşünülüyordu. Ancak, bu tekniğin son derece riskli ve hatta senkop sonucu ölüme neden olabileceği artık biliniyor. Kırmızı hücrelerin, her zaman oksijenle tam olarak yüklendiğini biliyoruz, o halde, nefes alıp verme sıklığı ve derinliği ne olursa olsun, bu hücreler, alabileceğinden daha fazla oksijen yüklenemez, yani kandaki oksijen miktarı artmaz ancak başka bir olay meydana gelir.
Karbondioksit seviyesi, kritik uyarı noktasının altında kalır. Nefes alma ihtiyacını belirleyen bu seviye, alt sınırda olduğu için nefes almaya ihtiyaç duymayız, halbuki oksijen tükenmeye devam etmektedir.
Sualtında iken, kendimiz çok konforlu hissederiz ve organizmamızın oksijene ihtiyacı olduğu halde, uyarı sistemini kandırdığımız için, hava alma ihtiyacı oluşmaz. Çıkışa geçtiğimiz zaman geç kalınmış ise, bilinç kaybı ve bayılma, birden gelir ve eğer yalnız isek, boğulma ve ölümle sonuçlar. Apneistlerin ve sualtı avcılarının en büyük düşmanı olan Senkop meydana gelir. Bu nedenle, özellikle yeni başlayanlar için çok önemli bir temel uyarı yapmak gerekiyor ; Kesinlikle Hipervantilasyon Yapmayınız
Nefes alıp verme ritmi, sakin ve uzun periyodlu olmalıdır. Av sırasında, nefes nefese kaldı iseniz, muhakkak ara verin, tekneye veya kıyıya çıkın, birkaç balık ayıklayın, yer değiştirin veya partnerinizle sohbet edin ve en az 10 dakika soluklanın.
Avlanma ritmi çok önemlidir. Örnek vermek gerekirse, 10 metrelerde avlanıyorsanız, iniş çıkış dahil 1 - 1,15 dakika, iyi bir performanstır. Bu süreyi aşmamak kaydı ile, her dalış arasına, ortalama 3 dakika soluklanma koyarsanız, uzun süre av yapabilirsiniz.
Ciğerlerin tam doldurulması
Ciğerlerimiz, kaburgalarımız ve alt kısımda bulunan diyafram kası ile çevrelenir. Öncelikle diyaframın, aşağı hareketi, sonra, kaburga ve köprücük kemiklerinin ileri ve yukarı hareketleri ile ciğerler şişer, aynı hareketlerin tersi ile söner. Oturduğumuz yerde veya dinlenirken, dolum işlemi oldukça sınırlıdır.
Gerektiği kadar hava alır ve veririz. Oysa, nefesli dalış için, dolum işleminin, ciğerlerin en uç noktalarına kadar yapılması gerekiyor. Bu işlem birkaç safhadan oluşur.
Satıhta gerektiği gibi soluklanıp gevşediniz. Kalp ve nefes alıp verme ritminiz normal sınırlarda.
Ciğerlerinizi zorlamadan nefesinizi verdikten sonra, önce diyaframınızı çalıştırarak, ciğerlerin alt ve uç kısımlarını tam olarak doldurun. Bunu yapabilmek için, göğsünüzü kullanmadan, karnınızı, bir hamile gibi şişirin. Bu işlem sonucu, diyaframınız, alabileceği en aşağı pozisyonu alacaktır.
Hemen arkasından, karnınızın pozisyonunu bozmadan, göğsünüzü şişirin ve dolum işlemini, omuzlarınızı biraz geri alarak tamamlayın. Bu çalışmayı, karada, yere bağdaş kurarak ve belinizde sizi sıkan bir şey olmadan çalışabilirsiniz.
Boşaltma işlemi de aynı şekilde tersine sıra ile yapılır. Ciğerlerinizi tamamen boşaltmak için efor sarfetmeyin. Karnınızı şişirebilmeniz için, kullandığınız ağırlık kemerinin esnek malzemeden olması gerekiyor.
Nefesin tutulması:
Ciğerlerinizi tam olarak doldurdunuz. Sıra deponun ağzını kapatmaya geldi. Ciğerlerin kapatılma yöntemi oldukça önemlidir. Özellikle yeni başlayanlar, bu konuda sıkça hata yaparlar.
Nefesinizi, diyaframdan tutabilirsiniz. Bu durumda, diyafram kasılır ve o pozisyonda kalır. Ciğerleri sürekli aşağı çekili tuttuğu için de siz nefesinizi tutmuş olursunuz. Ciğerlerinizi doldurduktan sonra, ağzınızı kapatmadan bu şekilde nefesinizi tutabilirsiniz.
Diyafram oldukça büyük bir kastır ve çalıştığı zaman çok oksijen tüketir. Nefes tutmak için, diyaframınızı kasıyorsanız hem belirli oranda stres yaşarsınız hem de, apnea süreniz kısalır.
Ciğerlerinizi bir balon gibi düşünün. Havanın tek çıkış yolu olan gırtlağınızı kapatırsanız, bu balonun ağzını bağlamış olursunuz. Yutkunma işlemi sırasında, nefes borunuz nasıl kapanıyorsa, aynı işlemi bilinçli olarak yapmayı deneyin. Tarifinden daha kolay olduğunu göreceksiniz. Nefesinizi, gırtlağınız ile tuttuktan sonra, diyafram ve göğüs kafesiniz rahat pozisyonda serbest bırakın, ciğerlerinizdeki hava, her noktaya aynı basıncı uygulayacağı için, nefes tutmanın meydana getirdiği stresi en aza indirger.
Birkaç püf noktası:
  • Ciğerlerini, hiçbirzaman patlayacakmış kadar doldurmayın
  • Kesinlikle hipervantilasyon yapmayın
  • Oksijen ihtiyacınız sizi zorlamadan önce, henüz rahat iken, işinizi bitirip çıkmaya bakın
  • Nefesli dalış, belirli disiplinler haricinde, ve özellikle sualtı avcılığı için kullanıldığında, bir yarışma olmamalıdır. Bu sporu, kendi zevkiniz ve huzurunuz için severek yapın.
  • Her zaman doğru malzeme kullanın.
KULAK EŞİTLEME




Kulak eşitlemek, sualtına inmenin en önemli, safhalarından biridir. Bu konuda yanlış ve eksik bilgi ile hareket etmek, duyma kayıpları, ve kalıcı sakatlanmalar gibi ciddi bedellerin ödenmesine neden olabilir. Sualtına gönülden bağlı bir insanın, yanlış veya eksik bilgi sonucu kendini sakatlayıp ömür boyu bu güzel spordan mahrum kalması çok acıdır. Bu nedenle, kulak eşitleme konusunu çok iyi hazmedip, uygulamak gerekir.
Kulak eşitlemenin çok değişik metodları var. Bu metodları kolaydan zora doğru sıralamak mümkün, ancak, bir noktadan sonra, devreye, kişinin fizyolojik özellikleri de girdiği için, bütün tekniklerin herkes tarafından garanti ile uygulanma şansı yok. Üst solunum yollarının yapısı, östaki kanalının dar veya geniş olması, kas yapısı vs. gibi doğuştan gelen avantajlar, bazı kulak eşitleme yöntemlerinin başarılmasında büyük rol oynuyor. Bu nedenle konumuz herkes tarafından başarı ile uygulanabilen yöntemleri kapsıyor.
Antonio Valsalva 1700 lerde ilk defa kulak eşitlemeyi; burnun kapatıldıktan sonra, ciğerlerin, diyaframın kasılması ile sıkıştırılarak, burun boşluğuna hava basıncı uygulanması olarak tanımladı.
Bu yöntemde prensip, östaki yolu ile, orta kulağa belirli bir hava basıncı ulaştırmaktır. Kolay bir yöntemdir ve üst solunum yollarında problem olmayan herkes tarafından başarı ile uygulanabilir.
Ancak Valsalva yönteminin belirli sakıncaları olduğu da bir gerçek. Öncelikle, derinliğin artması ile dış basınca maruz kalan ve yavaşça içeri çökmeye başlayan kulak zarına, ciğerlerden gelen ani ve kontrolsüz bir karşı basınç ugulamak, kulak zarı üzerinde darbe etkisi yapar. Bu darbe nedeni ile oluşabilecek mikrolezyonlar, enfeksyon riskine açıktır, ayrıca zaman içinde, duyma hassasiyetinde azalmalar oluşur. Eşitleme işlemi için diyaframın kullanılması, belirli bir efor gerektirir. Diyafram kası oldukça büyüktür ve oksijen tüketir. Sualtında iken çok ekonomik kullanılması gereken oksijenin çabuk tüketilmesine neden olur. Eşitleme işleminin en az bir kaç kez yapıldığı düşünülürse, uygulanan efor sonucu, toplardamarların daralması ve kalbe dönüş debisinin düşerek kan basıncının da düşmesine neden olması sonucu, göz kararması, tünel görüşü, baş dönmesi gibi hiç istenmeyen durumlar ortaya çıkar.
Sonuç olarak Valsalva yöntemi kesinlikle iş görse de, uygulanmasındaki dezavantajları nedeni ile pek tavsiye edilmez. Aynı prensiplere dayanan ancak, östaki yoluna uygulanacak hava basıncını farklı bir yöntemle elde eden Frenzel Tekniği, çok daha sağlıklı bir yöntemdir ve herkes tarafından başarılı olarak uygulanabilir.
Herman Frenzel ikinci dünya savaşında, Alman Hava Kuvvetleri'nde savaş pilotu olarak görev almıştır. O dönemin teknik imkanları dahilinde, kabin içi basıncının, günümüz yolcu uçaklarındaki gibi mükemmel ayarlanamadığı uçaklarla, çok ani dalışların yapıldığı manevralarda kulak eşitlemek gerekiyordu. Frenzel, kendi adı ile anılacak olan bu tekniği bularak literatüre geçirmiştir.
Frenzel tekniği
1 No’lu şemada, insan başının kesiti yer alıyor. Bu şemayı incelediğiniz zaman, küçük dil, epiglottis, yemek ve nefes borusunun pozisyonlarını net olarak göreceksiniz.
Ciğerlere giden kanala nefes borusu diyoruz. Bu borunun girişi, epiglottis tarafından kapatılıp açılabilir.
Mideye giden kanala, yemek borusu diyoruz. Bu borunun girişi, açık veya kapalı olabilir, ancak yutkunma işlemi haricinde her zaman kapalıdır.
Ciğerlerimize giren veya ciğerlerimizden çıkan havanın yönlendirilmesi, küçük dilimiz ile yapılır. Eğer küçük dilimiz nötr pozisyonda ise, hava her iki yoldan, yani hem burnumuzdan hem de ağzımızdan çıkabilir veya girebilir. Diğer bir anlatımla, hem burnumuzdan, hem ağzımızdan, aynı andan nefes alabilir veya verebiliriz.
Küçük dil kalkık pozisyona getirilirse, burun boşluğu arkadan kapatıldığı için, hava sadece ağzımızdan girip çıkabilir.
Küçük dil, düşük pozisyona getirilirse, ağız boşluğu arkadan kapatıldığı için, bu defa, hava sadece burnumuzdan girip çıkacaktır.
Östaki kanallarının ağızları, arka burun boşluğuna açılır. Kulak eşitleme işleminin anahtarı, havayı bu kanallara girmeye zorlamaktan ibarettir.
2 No’lu şemada ise, Frenzel tekniği uygulayan bir insanın baş kesiti görülüyor.
Burun baş ve işaret parmağı ile kapatılmıştır.
Küçük dil nötr pozisyondadır.
Epiglottis kapalı pozisyondadır.
Dilin arkaya doğru hareket ettirilerek kasılması sonucu, ağız boşluğunda hapsolan hava sıkışır.
Epiglottis, nefes borusunu kapadığı için, hava, ciğerlere gidemez.
Yemek borusu kapalı olduğu için miğdeye de gidemez.
Geriye kalan iki yoldan biri olan burnu da biz kapattığımıza göre geriye tek yol kalır: Açık olan östaki kanalları.
Dilimiz oldukça kuvvetli bir kastır ve uyguladığı basınç, havayı eşitlemeyi sağlayacak kadar sıkıştırabilir.
Bu yöntemin en büyük avantajı, eşitleme yapan havanın basıncının sadece dilin hareketi ile kontrol edilmesidir. Valsalva' da olduğu gibi tüm ciğerlerin nispeten kontrolsüz basıncı yerine çok daha hassas ve kontrol edilebilir bir basınç uygulamak, kulak zarını darbeden korur.
Frenzel tekniğini uygulayabilmek için ;
1. Burnunuzu baş ve işaret parmaklarınızı kullanarak kapatın.
2. Ağzınızı bir miktar hava ile doldurun.
3. Epiglottis' i kapatın.
4. Küçük dilinizi nötr pozisyona getirin.
5. Dilinizi bir piston gibi kullanarak havayı ağız boşluğunun gerisine itin.
Genellikle çoğumuz, epiglottis ve küçük dili kontrol etmeyi bilmeyiz. Aynı şekilde, dilin, bir piston gibi nasıl kullanılacağı da bilinmez.
Eric Fattah' ın Frenzel tekniği için hazırladığı yazı, bu yöntemi en iyi anlaşılabilir şekilde anlatanlardan biridir. Sırası ile her adım doğru anlaşılıp uygulandığı takdirde, Frenzel tekniğini herkes başarı ile uygulayabilir.
Bu tekniği uygulayabilmek için öğrenmemiz gereken işlemleri sırası ile görelim;
1. Ağız boşluğunun gerektiği kadar hava ile doldurulması.
2. Epiglottis' i kontrol edebilmek.
3. Küçük dili kontrol edebilmek.
4. Dilin bir blok engel oluşturmasını sağlamak.
5. Dilin bir piston vazifesi görmesini sağlamak.
6. Epiglottis ve küçük dilin, birbirlerinden bağımsız olarak kullanılmasını öğrenmek.
7. Tüm aşamaların biraraya getirilmesi.
Serbest dalış yapanlar için, Frenzel tekniğinin ileri bir safhası var. Frenzel tekniği için ağız boşluğunun bir miktar hava ile dolu olması gerekir. Belirli bir derinlikten sonra, ciğer hacminin küçülmesi ve dış basıncın etkisi ile, ciğerlerde ağıza hava almak zorlaşır ve nihayet imkansız olur. Bu durumda iniş sürüyorsa, kulak eşitlemeye devam edebilmek için, diyafram kullanılarak Frenzel tekniği uygulanır. Karnın içeri çekilmesi prensibine dayanan diyafragmatik frenzel ile, diyafram ve dolayısı ile ciğerler yukarı itilir. Bu yöntemle bir miktar hava ağız boşluğuna alınabilir. Bu noktada, dikkat edilmesi gereken, ağıza hava aldıktan hemen sonra epiglottis' in kapatılmasıdır. Böylece havanın ciğerlere geri dönüş yolu kapatılmış olur. Ancak bu teknik de, belirli bir derinlikten sonra işe yaramayacaktır. Dalıcının fizik yapısı ve tekniğine bağlı olarak 50 ile 90 metre arasında bir derinlikte diyafragmatik frenzel işlevini yitirir. Bu konu sualtı avcılığının dışında olduğu için bu yazıda yer vermiyoruz.
1. Ağız boşluğunun hava ile doldurulması
Yanaklarınızı bir balon gibi şişirin ve bir kaç saniye bu vaziyette tutun. Sonra, yanaklarınızı kullanarak, ağzınızdaki havayı, ciğerlerinize geri itin. Bu işlemi rahatlıkla yapabilene kadar defalarca tekrarlayın.
2. Epiglottis' i kontrol edebilmek
Epiglottis' in kontrol etmeyi öğrenmenin bir çok yöntemi vardır.
Gargara yapmak
Ağzınıza bir miktar su alın
Başınızı geriye kaldırın, fakat suyun gırtlağınızdan geçmesine izin vermeyin, tabi ki suyu da yutmayın
Epiglottis' i kapattığınız için su gırtlağınızdan geçmemektedir
Verilen nefesin durdurulması
Ağzınızı açın ve açık tutun

Nefes vermeye başlayın ve durun. Ciğerleriniz nefes vermek için basınç uyguladığı halde dışarı hava çıkmaz, bunun nedeni, epiglottis' i kapatmış olmanızdır.

Alınan nefesin durdurulması
Ağzınızı açın ve açık tutun
Nefes almaya başlayın, ve hemen ardından havanın ciğerlerinize gitmesine izin vermeyin. Diğer bir deyişle, gırtlağınızdan geçişini engelleyin.
Epiglottis' i kapattığınız için hava ciğerlerinize girememektedir.
Çalışma
Ciğerlerinizi doldurduktan sonra, ağzınız açık pozisyonda, nefes verirken, havanın çıkmasına engel olun.
Ciğerleriniz nefes vermek için basınç uygulamaya devam etsin.
Çok kısa bir an için, havanın çıkmasına izin verin ve tekrar tutun. Ağzınızın açık olmasına dikkat edin.
Bırakma ve tutma işlemini mümkün olduğu kadar kısa aralıklarla yapmaya devam edin.
Kontrol ettiğiniz kas epiglottis' tir.
3. Küçük dilin kontrol edilmesi
Ağzınızı kapatın
Burnunuzdan nefes alın
Burnunuzdan nefes verin
Tekrar nefes alın
Ağzınızı açın
Ağzınız açık iken sadece burnunuzdan nefes verin. Ağzınızdan hiç hava gelmemesi gerekiyor
Aynı şekilde sadece burnunuzdan nefes alın. Ağzınızdan hiç hava girmemesi gerekiyor
Bu şekilde ağzınız açık iken nefes alıp vermeye devam edin
Pozisyonunuzu değiştirmeden bu defa sadece ağzınızdan nefes alıp verin, burnunuzdan hiç hava akımı olmamalı
Ağzınız açık pozisyonda iken, isteğinize göre, burnunuzdan veya ağzınızdan ayrı ayrı nefes alıp verebiliyorsanız, sonraki aşamaya geçin
Derin bir nefes alın
Ağzınızı açın ve öyle tutun
Sadece ağzınızdan yavaşça nefes vermeye başlayın
Ağzınız açık pozisyonda, ağzınızdan nefes verirken, sadece burnunuzdan nefes vermeye başlayın
- Aynı şekilde tekrar ağzınızdan nefes vermeye dönün
- Yol değiştirme işlemini mümkün olduğu çabuk, arka arkaya yapın
- Bu çalışmayı nefes alırken de yapın
- Havanın yönünün değiştirirken kullandığınız, küçük dilinizdir. Ağzınızdan nefes alıp vermek için, küçük dilinizi yukarı pozisyona, burnunuzdan nefes alıp vermek için de aşağı pozisyon getirmektesiniz.
- Nefesiniz, ağzınızdan ve burnunuzdan aynı anda çıkıyorsa, küçük diliniz nötr pozisyondadır.
4. Dilin bir blok engel olarak kullanılması
Ciğerlerinizden hava çıkışını, sadece dilinizi kullanarak durdurabilmeniz gerekir.
- Ağzınızdan nefes vermeye başlayın
- Ağzınızı kapatarak havanın çıkışını engelleyin,bu durumda yanaklarınız biraz şişecektir
- Tekrar nefes alın ve bu defa ağzınız açık iken epiglottis' i kapatarak nefes vermeyi durdurun.
- Havanın ağzınızdan çıkmasına engel olmanın iki şeklini bunlardır.
- Üçüncü yol, dili kullanmaktır
- Nefes aldıktan sonra, ağzınızdan yavaşça verirken, T harfini söylerken yaptığınız gibi, dilinizin ucunu üst ön dişlerinizin arkasında damağınıza değdirin. Havanın çıkışı, biraz engellenecektir. Bu pozisyonu bozmadan, dilin arka kısmını da, azı dişlerinizin iç tarafına değdirirseniz, havanın çıkışını tamamen önlersiniz.
5. Dilin bir piston gibi kullanılması
Yanınızda bir snorkel varsa bu antrenman için idealdir, eğer yoksa, içecek kamışı da olabilir. Snorkeli ağzınıza koyun ve burnunuzu kapatın. Ciğerlerinizi kullanmayın, havayı dilinizi kullanarak emin. Yanaklarınızı şişirdikten sonra, ağzınızı kapatın. Hava, kapalı dudaklarınız ve dilinizin arkası arasında hapsolacaktır. Dilinizin arka kısmını damağınıza doğru yükseltirseniz, içeride kalan havayı sıkıştırmış olursunuz, epiglottis' i açarsanız sıkıştırdığınız hava ciğerlerinize gider. Bu yöntem ciğerleri tam olarak doldurduktan sonra, bir miktar daha havanın depolanması için kullanılır ancak konumuz dışındadır.
Dilimizi havayı veya bir sıvıyı emmek için nasıl kullanıyorsak, ağzımızdaki havayı sıkıştırmak için de bu şekilde kullanacağız.
6. Epiglottis ve küçük dilin birbirlerinden bağımsız olarak kullanılması

Genellikle bu iki kas birbirlerine bağımlı olarak çalışır. Epiglottis' i kapattığınız zaman, küçük dilinizi de yukarı pozisyona getirirsiniz. Frenzel tekniğinin başarılı olması için, epiglottis kapalı iken küçük dilin nötr pozisyonda kalmasını sağlamanız gerekiyor. Bunu yapmak biraz zordur ve alışmak zaman alır, ancak bu tekniğin de en önemli kısmıdır.
Baş ve işaret parmaklarınızla burun deliklerini hafifçe tıkayın. Kulak eşitleme işlemindeki gibi sıkıştırmayın, öyle
ki, biraz zorladığınızda, hava, burun kanatlarınızı şişirerek dışarı çıkabilsin.
Yanaklarınızı tamamen şişirin
Epiglottis' i kapatın
Yanaklarınızı sıkıştırarak, havanın burnunuzdan çıkmasını sağlayın, burun kanatlarınız şişecek ve parmaklarınızın arasından hava kaçacaktır
Eğer hava burnunuzdan kaçmıyor ve ciğerlerinize geri dönüyorsa, epiglottis' i kapatamamış olmanız gerekir.
Eğer hava sıkışmasına rağmen, burnunuzdan çıkmıyor ve ciğerlerinize de geri dönmüyorsa, küçük diliniz yukarı pozisyonda, burun boşluğunun girişini kapatıyor demektir.
Bu durumda küçük dilinizi nötr pozisyona getirebilmek için kontrol çalışmalarını tekrarlayın
7. Tüm aşamaların birleştirilmesi ve pratiğe geçiş
Şimdiye kadar olan aşamaları deneyerek her biri için sonuç aldınız ise, Frenzel tekniğini uygulayabilecek durumdasınız demektir.
Burnunuzu kapatın
Yanaklarınızı çok az hava ile doldurun
Epiglottis' i kapatın ve küçük dilinizi nötr pozisyona getirin
Diliniz blok yapın ve arka kısmı ile havayı sıkıştırın
Sıkışan hava epiglottis kapalı olduğu için ciğerlere geri dönemez
Küçük dil nötr pozisyonda olduğu için girişi açık olan burun boşluğuna doğru itilecektir.
Burnunuzu kappattığınız için dışarı kaçamayan havanın gidebileceği tek yer östaki kanalıdır
Kulaklarınız eşitlenir.
Dilinizle uyguladığınız basınç, kulak zarlarınızı dışarı itip eşitlemeye yetecek güçtedir. Basınç uygulamaya devam ederseniz, zarların bu defa dışarı doğru itildiğini hissedersiniz. Çalışırken zarar verecek kadar ileri gitmeyin.
Frenzel tekniği, kontrollü basınç uygulama imkanı verdiği için hem hava tüketiminin çok daha az olması hem de kulak zarlarına zarar vermeden eşitleme sağladığı için çok avantajlıdır. Maske eşitlemek için de aynı tekniği burnunuzu kapatmada kullanabilirsiniz.
Jak Boeno 
MASKE EŞİTLEME
Maske eşitleme, gerektiği kadar önemsenmeyen ve bu nedenle de, hakkında bilgi edinme ihtiyacı duyulmamış bir konudur.
Maskenin kaç metreye dayandığı veya maske camının basınca dayanıklı olup olmadığı gibi genellikle karşılaşılan sorular, basit bir fizik kuralından kaynaklanan maske baskısı probleminin iyi anlaşılamadığını veya çok farklı bir şekilde algılandığını gösteriyor.
Konunun iyi anlaşılabilmesi için, öncelikle, basınç altında gazların davranış biçimlerine göz atalım:
Deniz seviyesinde atmosfer basıncı 1 bar dır. Suyun, havaya oranla çok daha yoğun olması nedeni ile, sualtına inmeye başladığınız zaman, dış basınçta oluşan artış hemen hissedilir. Bu artış her 10 metre için 1 bardır, 0 metrede 1 bar olan basınç, 10 metreye indiğiniz zaman 2 bara çıkar.
Dış basıncın artması, içinde hava barındıran tüm elemanların içlerindeki hava miktarının ve basıncın da değişmesine neden olur. Daha kolay anlaşılabilmesi için bir örnek verelim. Bir balonun içine deniz seviyesinde iken 1 litre hava dolduralım, bu balonu 10 metreye indirirdiğimiz zaman, balonun içindeki hava ½ litreye inecektir. Mariotte kanununa göre, balonun içindeki havanın hacmi yarıya inerken diğer taraftan basıncı da aynı oranda artar.
Gelelim, maskemizde bu kanunun nasıl çalıştığına;
Sualtında çıplak gözle net görebilmek için su ile gözlerimiz arasında hava olması gerekir, bu hava odacığını maskemiz ile oluştururuz. Satıhta dış basınç 1 atmosferdir. Maskemiz yüzümüze tam oturduğu zaman, içinde hapsolan havanın da basıncı tabi ki 1 atmosfer olacaktır. Bu durumda, kayışları iyi ayarlanmış ve yüzümüze uyan bir maske, satıhta iken hiç bir rahatsızlık vermez. Ancak sualtına inmeye başladığımız zaman, problem başlar. Dış basınç artmaya başlaması ile maskenin içindeki hava takviye edilmediği için suya daldırdığınız balonun küçülmesi gibi maskede küçülmek ister, sonuçta yüzünüze baskı yapmaya başlar, derinlik arttıkça baskı da artar ve acı vermeye başlar. Burnunuzdan biraz hava vermek gibi çok basit bir işlemle bu sıkıntılı durumdan kurtuluruz.
Maskenin yüze uyguladığı baskı çok sıkıntı vericidir ve giderildiği zaman mükemmel bir konfor duygusu yaratır.
Maske eşitlemenin en kolay yolu, kulak eşitledikten sonra ağzımızın gerisinde oluşturduğumuz basıncı bırakmadan, parmaklarımızı burnumuzdan çekerek bir miktar havanın, burnumuzdan maskenin içine gitmesini sağlamaktır. Fazla hava verirseniz problem olmaz, bu fazlalık, maskenin kenarından çıkar. Ancak kullandığınız havanın ciğerlerdeki sermayeden kullanıldığını düşünürseniz ekonomik davranmak için gerektiği kadar hava kullanmakta fayda vardır.
Maske eşitlemeyi, kulak eşitlemenin bir devamı gibi uygulayın. Kulak eşitleme ihtiyacı oluştuğu zaman, maskenin de eşitlenmeye ihtiyacı var demektir. Bu hareket zaman içinde alışkanlık haline gelmeli ve farkında olmadan bir refleks oluşturmalıdır. Tecrübenin artması ile zor gibi görünen bu işlem bir kaç denemeden sonra çok kolaylaşır.
Jak BOENO
Buğu Problemi:
Yeri gelmişken burada buğulanma (fogging) meselesine de değinmemizde fayda var.
Zira burundan maske içine üflenen ve ciğerlerimizden sıcak olarak çıkan hava maske camında buğuya sebep olur.
Bunu engellemek için tükürük, elma/patates kabuğu veya antifog spreyler kullanılabilir. Bu materyallerin hepsinin ortak özelliği içlerinde nişasta barındırmalarıdır.
Nişasta cam üzerinde ince bir film tabakası yaratarak ısı alışverişini ve sıcak havanın cam üzerinde soğumasını ve buğuyu engeller.
Ama meseleyi çıkış noktasında halletmenin yolları da var.
Şöyleki:
Buğu farklı sıcaklıkların karşı karşıya gelmesi sonucu oluşan bir fizik olayıdır. Bunu kışın arabanıza bindiğinizde veya evinizdeki camlarda görebilirsiniz. Maskelerde de yaşanılan olay aynıdır.
Bunu engellemek için:
Dalış mıntıkasına gittiğinizde önce maskenizi suda bekletin ve suyla aynı derceye gelmesini sağlayın.
Yüzünüzü suyla iyice yıkayın ve soğutun.
Böylece su, maske ve yüzünüz aynı ısı derecesine gelecek ve buğulanmayı başlamadan kesmiş olacaksınız.
Belli bir süre sonra harcadığınız enerji ile birlikte vücut ısınız artacak ve dolayısıyla yüzünüz ısınmaya başlayacağından maskenin içinde biraz suyun kalmasında fayda var. Maske buğu yapmaya başlayınca yüzünüz dibe dönük olacak şekilde başınızı daire şeklinde çevirerek suyun maske içinde hareket etmesiyle içerideki buğuyu temizleyebilirsiniz.
Maskeler ilk alındıklarında daha fazla buğu yaparlar bunun sebebi, maskenin üretim aşamasından sonra özel bir madde ile cilalanması sonucudur. Bu maddeyi gidermenin birkaç metodu var. En sağlıklı metod dişmacunu ile temizlenmesidir.
Maskenin cam ve etek kısmına bir tabaka oluştaracak şekilde sürdüğünüz dişmacununu, ince bir bez sardığınız diş fırçası ile iyice yedirin.
25-30 dakika sonra bol su ile yıkayın
 
AĞIRLIK KEMERİ VE AYARI
Sualtı avcılığında, en önemli konulardan biri, yüzerliğimizi ayarlamaktaki sorunlardır. Vücudumuz, içinde barındırdığı hava ve yağ miktarlarına göre çıplakken su üstünde durur, yani yüzerliği pozitiftir. Pozitif olmanın değeri, ciğerlerimize doldurduğumuz hava miktarına ve vücut yapımıza göre değişir. Satıhta dolu ciğerle hareketsiz dururken, ciğerlerimizi boşalttığımız zaman, batmaya başlarız. Ciğerlerdeki havanın yüzerlik sağladığını bu şekilde net olarak görebilirsiniz.
Yüzerliğe etki eden başka parametreler de vardır.
Sualtı avcılığı için, neopren bir elbise kullanıyoruz. Neopren malzeme, dokusunda, minik hava kabarcıkları barındırır. Isı izolasyonu sağlamak gibi önemli bir avantajı olan bu kabarcıklar, diğer taraftan, yüzerliği pozitif etkiler ve problem yaratır. Sonuç olarak, ciğerlerimizdeki hava, vücudumuzun kısmen yüzer olması ve kullandığımız dalış malzemelerinin etkileri biraraya geldiğinde, palet gücü ile aşağı inmek mümkün olmaz.
Bu problemi ortadan kaldırmak için, çeşitli ağırlıklar kullanmamız gerekiyor, asıl sorun da, bu noktada ortaya çıkıyor. Satıhta 1 tmosfer olan dış basınç, suyun yoğunluğu nedeni ile çok çabuk değer değiştirir.
Bu değişikliği birkaç metrede bile kulak eşitleme ihtiyacı oluşturduğu için, hissedebilirsiniz. Basınç değişikliği, aynı şekilde, ciğerlerimizde ve neopren doku içinde bulunan havayı da etkiler. Basınç arttıkça, hava hacmi aynı oranda küçülür. Örneklersek, ciğerlerimize doldurduğumuz, 6 litre hava, ilk on metrede basıncın 2 atmosfere çıkması sonucunda 3 litreye düşer. Burada aklınıza, derinlik arttıkça ciğer hacminin nereye kadar küçüleceği sorusu gelecektir. Deniz memelileri, 1000 metre gibi çok büyük derinliklere inebilirler. Yukarıdaki teoriye göre, ciğerlerinin çökmesi gerekir, oysa, " Diving Reflex " olarak bilinen ve organizmanın ciğerleri korumak için geliştirdiği yöntemle, ciğer çeperlerinde, basıncın artması ile birlikte, kan miktarı artar. Sıvılar, basınç altında sıkışmadıkları için, ciğerler belli bir hacme indikten sonra daha fazla küçülmezler. Bu refleks, insanlarda da vardır.
Taşıyıcı hava hacminin küçülmesi ile, yüzerliğimiz azalır ve pozitiften negatife doğru gider. Başka bir anlatımla, derinlik arttıkça, yüzerliğimiz azalır, nötr olduğumuz andan itibaren de, düşmeye başlarız. Bu problemle, tam anlamı ile başa çıkmak için, derinlik ve basınca göre, kendi kendine artan veya azalan ağırlık sistemleri kullanmak gerekir. Henüz teknoloji, buna bir çare bulmuş değil, bu nedenle, elimizdeki imkanlar ve bilgimiz doğrultusunda bazı yöntemler uyguluyoruz. Elbisenizin kalınlığı ve dalış derinliği, temel alındığında, aşağıdaki gibi bir genel tablo ortaya çıkıyor.
AĞIRLIK TABLOSU
Ortalama Derinlik
3mm Elbise
5mm Elbise
7 mm Elbise
10m
6
8
9
20m
4
5
7
30m
3
4
6
Bu değerler, işin başında, deneme yanılma yaparak vakit kaybetmemeniz için faydalıdır. Bundan sonra, işin teknik kısmı, çok daha hassas ayarlar yapmayı sağlar. Kendinize en uygun ağırlığı bulabilmek için, belirlemeniz gereken koşullar vardır, daha sonra bu koşullar altında deneme yapmanız gerekiyor.
Öncelikle, aşağıdaki parametreleri belirleyin ;
Dalış yapacağınız suyun kaldırma gücü, yani tuzluluk oranını öğrenin. Güneyde yaptığınız keyifli avlar için kullandığınız kemeri, Marmara' da kullanırsanız, ilk 5 metrede düşmeye başlarsınız. Aksini yaparsanız, ilk metreleri inmek için fazla enerji tüketirsiniz.
Avlanacağınız ortalama derinliği ve yapacağınız av türünü muhakkak önceden belirleyin. Örneğin sığ suda, levrek peşinde iken kullandığınız kilo, 10 metreler için fazla gelir.
Bu bilgileri oluşturduktan sonra, sıra malzeme seçimine geliyor. Daha önceki konularda gördüğümüz gibi, Sualtı avcılığı için kullanılacak kemerin esnek olması gerekiyor.
İhtiyaç duyduğunuz ağırlık miktarını belirledikten sonra, bu ağırlığı, kemer üzerinde, mümkün olduğu kadar çok parçada ve eşit olarak dağıtın. Örneğin 8 kilo gerekiyorsa, 2 adet 3 kilo, 1 adet 2 kilo yerine 4 adet 2 kilo kullanın.
Bu ağırlıkları, beliniz etrafında dengeli olarak dağıtın. Bir yanınıza doğru kayan ağırlık, vücudunuzu, o tarafa çevirmeye çalışır.
Yukarıda saydığımız temel kuralları oluşturduktan sonra, sıra denemelere geliyor. Dalışa giderken yanınıza birkaç çeşit ağırlık alın. Ortalama hesaplarla oluşturduğunuz ağırlık kemeriniz, fazla veya eksik kalabilir. Genellikle en çok kullanılan kurşun külçeleri 2 kilodur. Yanınıza fazladan 2 kilo ile birkaç adet 1 kiloluk külçe alın.
Kemerinizi taktıktan sonra, tüm donanımınız ile suya girin. Eksik malzeme olursa, yüzerliğiniz fark yapar.
Satıhta dik pozisyonda iken, ciğerlerinizi doldurun ve nefesinizi tutun. Su seviyesi, maskenizin alt hizasında kalıyorsa, ortalama olarak, ağırlığınız tamamdır. Eğer batma eğiliminde iseniz, ağırlığınız fazla gelmiştir. İhtiyaca göre önce 1 kilo eksiltin yetmiyorsa 2 kilo deneyin. Aksine, su seviyesi, omuzlara kadar çıkıyorsa bir miktar ilave istiyor demektir.
Bu kaba ayarı yaptıktan sonra, derinlik arttırarak daha ince ayarlar yapmak gerekiyor,
Örnekliyelim : 7 - 10 metrelerde taşaltı avı yapacaksınız. Elinizde 50 veya 60 cm tüfeğinizle birlikte satıh denemesinde oluşturduğunuz kemeri taktınız ve inmeye başladınız. Dibe ulaştığınız zaman, rahat bir av yapabilmek için yüzerliğinizin aşağı yukarı nötr olması gerekir. Eğer düşüyor veya yukarı çıkıyorsanız problem var demektir.
Bu problemi gözünüzde canlandırın. Tüm bilgi ve becerinizle, av olabileceğini tahmin ettiğiniz bir taşa, mükkemmel bir şekilde indiniz. Bir elinizde tüfeğiniz var, diğer elinizle, taşın üstüne değdiniz ve kendinizi frenlediniz, bu anda, yüzerliğinin negatif olduğunu farkediyorsunuz, başaşağı olan pozisyonunuz bozuluyor, o noktada dengede kalmak için, en iyi ihtimalle, yatay pozisyona geçip, palet vurmanız veya, bir yerlere tutunmanız gerekir, çıkan sesler ve yaptığınız gereksiz devinimler, avınızı uyarır ve tüm emeğiniz boşa gider.
Aynı şekilde, ağırlığınız eksik kalmışsa, yüzerliğiniz pozitif olacak ve olduğunuz yerde sabit kalabilmek için sürekli aşağı doğru palet vurmanız gerekecektir.
Her iki durum da aleyhinize olur. Bu senaryo, avlanacağınız tüm derinlikler için geçerlidir. Sığ suda levrek bakarken, avınızı gördüğünüz zaman düşemiyorsanız, ağırlığınızı arttırmanız gerekir.
Bu bilgileri doğru olarak değerlendirdikten sonrası, tamamen deneyim ve birikime dayanıyor.
Ağırlık kullanmanın ihtiyaca göre farklı yöntemleri vardır.
Klasik kemerler, tokalı veya klipsli, elastik bir kemer üzerine dizilen kurşun külçelerinden oluşur. Bu kemerleri, mümkün olduğu kadar, kalça kemiklerinin üzerinde taşıyın ve bol olmamasına özen gösterin. Bol kemer, aşağı inerken göğsünüze doğru kayar ve rahatsızlık verir.
Sırt ağırlıkları, beldeki kemere, omuz askılıkları takılmış olarak imal edilirler. Ana ağırlık, sırtta tek 7 kiloluk yassı külçeden oluşur. Geri kalan küçük kilolar, bele takılır. Bu kemerler, özellikle bel kemiği problemleri olanlar için önerilir. Sığ suda agaşon ve baskın avı için oldukça uygundur.
Ayak ağırlıkları, sığ sularda av yaparken, paletlerin, su üstüne çıkmaması için kullanılır. Bazı markaların, altlarına kendi özel ağırlıklarının takabildiği palet modelleri mevcut. Genellikle, içi ince saçma ile doldurulan bantlardan yapılan ayak ağırlığı, ayak bileğine takılır. Bu ağırlığın, her ayak için 500 gramı geçmemesine dikkat edin ve kullanacağınız zaman, kemerinizden 1 kilo eksiltmeyi unutmayın.
Değişken ağırlık
Yukarıda verilen bilgiler sabit ağırlık kullanımı için oluşturulan bilgilerdir. Daha derinde av yapacaksanız, değişken ağırlık kullanmanızda fayda var.
Dış basıncın artması ile yüzerliğimizin azalması, yani derine indikçe, negatif olmamız prensibi değişmez.
Bu teoriden yola çıkarsak, şu sonuç ortaya çıkıyor. Negatif olduktan sonra, inişimize rahatlıkla ve hiç palet kullanmadan devam edebilir. Ancak, bu inişin bir de çıkışı olması gerekiyor. Belimizdeki sabit kemerle, aşağıdan palet basmak, hele de, avımızı vurup almak için güç harcadıktan sonra bunu yapmak, cehennem azabı gibi gelir, son metreler bir türlü bitmez. Bu işin kolayı değişken ağırlık kullanmaktır.
20 metre civarında avlanacaksınız. Bu durumda, belinizdeki kemerle, 7 metrede nötr oluyorsanız, bu seviyede, düşmeye başlayacak ve 20 metreye güç harcamadan ineceksiniz. Aynı şekilde, çıkışta, 7 metreye kadar, yani pozitif olana kadar, sağlam palet vurmanız gerekecektir ve oldukça da yorucu olduğunu bilmenizde fayda var. Bunun yanında, o derinlikte, hep düşer pozisyonda olacağınız için, rahat av yapamayacaksınız. O halde ağırlık ayarımızı 20 metrelerde nötr olacak şekilde yapalım. Kaba bir hesapla, bu ağırlık, 5 mm elbise ile 5 kilo civarında olmalıdır. Ancak bu defa da, batma problemi ortaya çıkıyor. Yani satıhta iken dalışa geçtiğimiz zaman, uzun müddet, kuvvetli palet vurmamız gerekecektir.
Bu efor güç ve oksijen kaybına sebep olur. Çözüm, 5 kiloluk kemerimizi taktıktan sonra elimize 3 kiloluk bir ağırlık almak ve bu ağırlığı dibe vardığımızda elimizden bırakmaktır.
Bu yöntem için, kullanılacak malzemeleri ve kullanım şekillerini görelim.
Aşağı beraberimizde indireceğimiz ağırlığı sonra geri çekmemiz gerektiğine göre, öncelikle, bir şamandra ve dalış derinliğinin % 30 fazlası kadar ip gerekiyor.
Ağırlık olarak, ortalama 3 kilo gelen bir kurşun külçe iş görür. Boşta kalan elimizle kulak eşitleyeceğimize göre, bu ağırlığı elde taşımak pek doğru değil. Külçenin şekli yassı bir dikdötrgen olursa, bunu kemerimizle vücudumuz arasına kolaylıkla sıkıştırabiliriz.
Değişken ağırlık yöntemi için, ikinci bir kemer de kullanabilirsiniz.
Kullanacağınız ip, ince fakat sağlam örme yapıda olmalıdır. Ağırlığa doğru son 7 metreyi, monofilament naylon malzemeden yaparsanız, agaşonda, avınızın ipi görerek ürkmesini önlemiş olursunuz.
Ağırlığı elinizden mümkün olduğu kadar sessiz bırakın.
Değişken ağırlık yöntemi ile, hem inişiniz, hem de çıkışınız çok daha kolaylaşacaktır. Daha derin avlar için, şamandra ipini standart kemerinize bağlayın ve normal ağırlıkla inin. Çıkıştan önce kemerinizi atın. 3 kilodan daha fazla değişken ağırlığı taşımak veya bele sıkıştırmak nispeten zor olduğu için, bu yöntemle, ağırlık kemerinin tamamını, değişken ağırlık sistemi olarak kullanmış oluruz.
Jak Boeno
HAVUZ VE DENİZDEN BULAŞAN HASTALIKLAR
Havuz ve denizden göze kısa sürede hastalıklar bulaşıyor
Türkiye'deki Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Reha Ersöz, yaz mevsiminde polenlerin artması ile birtakım vücut alerjilerinin yanı sıra, gözde bahar nezlesi ortaya çıktığını ve bunun da kaşıntı, sulanma, ışık rahatsızlığı meydana getirdiğini söyledi.
Bahar nezlesi ile gözde görme rahatsızlığının zaman zaman had safhaya ulaşabildiğini dile getiren Ersöz, "Çoğunlukla alerjik, güneşin fazla olduğu yaz döneminde güneşin içinde fazla olan ultraviyole ışınların bazı türleri gözün değişik tabakalarına zarar vermektedir. Bunlardan kaçınmalıdır, en kolay yolu ultraviyole koruyuculu güneş gözlüğü takmaktır. Ancak, dışarıda satılan gözlüklerin kalitesini kontrol etmek mümkün değildir, menşei ve camının kalitesi bilinmeyen gözlük alınmamalıdır, bu gözlüklerin koruduğu zannedilir; ama gözü korumaz." dedi.
Havuza ve denize fazla girmekle iki türlü sorunun ortaya çıktığını kaydeden Prof. Dr. Ersöz, bakteri ve mantarlardan arındırılmamış havuzlardan mikrobik hastalıkların göze bulaştığını, bu tür vakaların kaplıcalarda da olabildiğini kaydetti. Ersöz'ün verdiği bilgiye göre havuzlarda ortaya çıkan bir diğer sorun klorlama yapılıyor olması. Temizlemek için fazla miktarda havuza dökülen klor, özellikle çocuklarda kornea tabakalarında hücreye zarar veriyor. Batma, yanma gibi şikayetleri beraberinde getiriyor. Bu nedenle havuza giren çocukların mutlaka koruyucu havuz gözlüğü takması öneriliyor.
Göz yaralanmaları artıyor
Yaz mevsiminde alerji, ultraviyole ışınlar, havuz ve denizden kaynaklanan göz rahatsızlıklarının yanı sıra çocuklarda göz yaralanmaları da daha çok ortaya çıkıyor. Okulların tatil olmasıyla birlikte çocukların daha çok dışarıda oynamaya başlamasının göz yaralanmalarının artmasında birinci etken olduğu belirtilirken, arkadaşları ile dışarıda oynayan çocuklarda düşme, oyun sırasında çarpışma nedeniyle göz yaralanmaları meydana geliyor. Göze darbe, göz kanamaları, göz merceğinin düşmesi, katarakt meydana gelmesi, kapak yırtıkları şeklinde ortaya çıkan göz yaralanmalarında göz içinde demir, bakır gibi metal parçaları, kıymık parçası, yabancı cisim kalabiliyor ve bu maddelerin görme sinirlerini tahrip etmesi neticesinde zaman zaman göz kaybına kadar gelişen olaylar yaşanıyor. Ailelere �Nasıl olsa çıkar geçer' yaklaşımından uzak durmalarını tavsiye eden Prof. Dr. Reha Ersöz, "Yaralanmanın üstünden 3�4 saat geçtikten sonra hekime intikal eden olayda geç kalınmış olabilir. Göz yaralanmalarında tam donanım olmayan sağlık ocakları yerine donanımlı kuruluşlar tercih edilmeli." şeklinde konuştu
İLK YARDIM
Beklenmeyen bir durumda anîden hastalanan veya kaza geçiren kişilere doktora ulaşıncaya kadar içinde bulundukları durumlarının daha kötüye gitmesini önlemek için mevcut imkanlarla yapılan müdahalelerin tamamına ilk yardım denir.
İLK YARDIMIN A,B,C 'Sİ
Öncelikle unutulmaması gereken nokta; ilkyardımın canlıya yapılması gerektiğidir. Bu nedenle ilk yardım gerektiren bir durumda yardım edeceğiniz kişinin canlı olup olmadığını belirlemek önemlidir. Bu amaçla solunumunu dinlemek, kalp atımlarını ya da nabız alınıp alınmadığını dinlemek önemlidir. Bilinci kapalı bir kişinin kalbinin atıp atmadığının saptanması ve nefes alıp verdiğini anlamamız için öncelikle sakin olmalı ve doğru tanı koymak için dikkatimizi bu konuya yönlendirmeliyiz.
İlk yardımda birinci amaç kendimizin hasta veya yaralının biran önce tehlikeli bölgeden uzaklaştırılmasıdır. Taşıma yapılırken sakin davranılmalı, mümkünse sert bir zemin üzerinde ( kapı, sunta vb. ) fazla sarsmadan taşınmalıdır. Hasta ya da yaralının bilincinin açık olup olmadığını anlamak için hasta hafifçe sarsılır ve sorular sorulur. Kanama olup olmadığı kontrol edilir. İlk yardım uygulayan kişinin unutmaması gereken nokta ilkyardımda amacın tedavi etmek değil hastayı sağlık ekipleri gelene kadar hayatta tutmak olduğudur.
A. ( AİRWAY) HAVA YOLUNU AÇ
Ağız açılabildiği kadar açılarak tükürük birikintileri ve yabancı cisimleri temizleyin. Hastayı sırtüstü yatırın. Hava yolunu açmak için alını geriye, çeneyi öne çekin. Çeneyi destekleyin. 112 veya 155 no lu telefondan profesyonel yardım çağırın.
B. ( BREATHİNG ) SOLUNUM
Hasta soluk alıp veriyorsa uygun pozisyonda yatırın. Hasta solumuyorsa ağızdan ağıza iki yavaş ve tam soluk verin. Verdiğiniz soluk rahatça gidiyorsa hastanın solunumunun dönüp dönmediği kontrol edin. Solunum geriye dönmediyse suni solunuma devam edin.
C. ( CIRCULATION ) DOLAŞIM
Nabzı kontrol edin. Nabız atıyor ise solunum desteğine devam edin. Kendiliğinden solunum başlarsa uygun pozisyonda yatırın. Nabız atmıyor ise kalp masajı eğitimi aldıysanız kalp masajı yapın. Tek kişi iseniz 10 kalp masajı/ 2 yapay solunum; iki kişi iseniz 5 kalp masajı/ 1 yapay solunum olmak üzere profesyonel yardım gelene kadar ilk yardıma devam edin. Not: Kalp masajı canlı insanlarda kesinlikle uygulanamaz.
İLK YARDIMIN BAŞARISINA ETKİ EDEN FAKTÖRLER
  1. Ani kalp durmaları erişkinlerde ölüme neden olabilir. Bu kalp durmalarının büyük kısmı kalp hastalarında meydana gelir ve ilk yardımda başarılı olma şansımız azdır.
  2. Ani kalp durmalarında ilk yardımın iki kişi tarafından yapılması başarı şansını arttırır.
  3. Ani kalp durmalarının % 75 i ev ortamında meydana gelir ve ilk yardım, ev ortamındaki yakınları tarafından yapılmalıdır.
  4. Ani kalp durmaları erkeklerde kadınlara oranla iki kat daha sıklıkla görülür.
  5. Yukarıda açıkladığımız ilk yardım kuralları dünyada 1960 yılından beri uygulanmakta ve tüm okullarda ders olarak okutulmaktadır.
  6. Ağızdan ağıza yapılan suni solunum ile AİDS virüsünün bulaşma olasılığı yoktur. Bu işlem ile AİDS virüsü bulaşmış hasta tanımlanmış değildir.
  7. Bazı kalp durmalarında kalp atımları bozulmuş olduğu için ilk yardım işe yaramayabilir. Bu gibi durumlarda doktorlar tarafından elektroşok ile kalp çalıştırılmaya çalışılır. Elektroşok ile kalp atımlarında bir düzelme sağlanana kadar ara ara kalp masajı uygulaması devam eder.
  8. İlk yardım işleminde amaç kalbe ve beyne oksijen gitmesi için solunum ve dolaşımın sağlanmasıdır. Bu işlemi sürdürdüğümüz sürece hastanın hayatta kalma şansı devam eder.
  9. Ani kalp durması sonrasında ilk yardım işlemi ilk dakikada başlamalıdır. Eğer ani kalp durmasından 4 dakika sonra ilk yardım işlemi başlatılıyor ise ya da 10 dakika sonra elektroşok ile başlatılıyor ise hayat kurtarma şansı %40'a inmektedir. Bu nedenle ani kalp durması sonrasında paniklemeden derhal ilk yardım ve canlandırma işlemine başlanmalıdır.
ERİŞKİNLER İÇİN İLK YARDIM
Eğer herhangi birinin kalbinin durduğunu düşünüyorsanız öncelikle paniklemeden aşağıdaki ilk yardım işlemlerinin uygun sıra ve süreyle yapabilirseniz hayat kurtarıcı olabileceğinizi bilmelisiniz. Aşağıdaki 6 basamakta tanımlanan işlemler uygun süre ve sıra ile uygulanırsa hayat kurtarıcı olabilir.
  1. İlk yardım gerektiren bir hasta gördüğünüz zaman ilk yapacağınız işlem yardım çağırmak olmalıdır. Sizden beklenen hastayı tedavi etmek değil sağlık ekibi gelene kadar hastayı hayatta tutmaktır.
  2. Hastayı omuzlarından tutup sarstıktan ve bilincinin kapalı olduğundan emin olduktan sonra sırt üstü sert bir yere yatırılır. Hastanın sağına geçilerek sağ elinizi alt çeneye dayayıp ağız açılabildiği kadar açılır. Sol elinizi hastanın alnına yerleştirip başı geriye doğru yatırarak soluk borusunun açılmasını sağlanır. Bilinç kapalı iken dil kökü soluk borusuna bası yaparak nefes almayı engeller. Bu işlemden sonra hastanın nefesini kulağımız ile dinleyerek nefes alıp almadığını kontrol ederiz. Nefes alıyor ise basit bir bayılma olduğunu düşünüp ayaklarını yukarı kaldırır ve yardım gelmesini bekleriz.
  3. Hasta nefes almıyor ise hastanın alnını tutan sol elimiz ile burun delikleri kapatılır ve ağızdan ağıza 2-3 kez nefes verilerek göğüs kafesinin şişip inmesine bakılarak akciğerlerin havalanması sağlanır.
  4. Bundan sonra kalbin çalışıp çalışmadığını kontrol için boyundaki ana atardamardan nabız kontrolü yapılır. Bu işlem için boynun sağ ya da sol yan orta kısmında sağ el orta ve işaret parmaklarının uçları ile hafifçe bastırarak nabız alınmaya çalışılır. Nabız alınamıyor ise bir sonraki aşamaya geçilir.
  5. Kalp masajı için hasta sert bir zemin üzerine sırt üstü yatırılır. Hastanın sağ yanına diz çökülür. Sağ el ayası her iki memenin ortasında göğüs kemiği ( iman tahtası ) üzerine yerleştirilir. Sol el sağ eli üstten kavrar ve hastanın üzerinde tam dik açı oluşturacak biçimde pozisyon alınır. Kalp masajına başlamak için hazırız.
  6. Uygulanan masaj ile kalp göğüs duvarı ile sırt arasında sıkıştırılarak ritmik kan atması (pompalama yapması) sağlanır. Bu işlem aralıksız olarak 10 kez tekrarlandıktan sonra 2 kez ağızdan ağıza solunum uygulanır. Bu işlemler hastanın hayatta kalabilmesi için yardım gelene kadar 10 kalp masajı + 2 kez yapay solunum ile sürdürülür. Hastanın solunumu ve nabzı arada kontrol edilir. Nabız alınmaya başladıktan sonra kalp masajı, solunum başladıktan sonra suni solunum durdurulur.
ÇOCUKLAR İÇİN İLK YARDIM
Çocuklar için ilk yardım işlemleri erişkinler için yapılan işlemlere benzer olup 5 ayrı noktada farklılık gösterir;
  • Eğer yalnız iseniz yardım istemeden önce 1 dakika kadar ilk yardım işlemi yapılmalı ve daha sonra yardım çağırılmalıdır.
  • Çocukların göğüs kafesi yumuşak olduğu için el ayası ile değil parmak uçları ile kalp masajı yapılmalıdır.
  • Kalp masajı sırasında göğüs kemiği 2 - 2,5 cm aşağıya inecek şekilde basınç uygulanmalı daha fazla bastırılmamalıdır.
  • Çocukların nabzı daha hızlı attığı için kalp masajı erişkinlerden farklı olarak dakikada 100 kez uygulanmalıdır.
  • 1 yapay solunuma karşılık olarak 5 kez kalp masajı uygulanmalıdır.
BEBEKLERE İLK YARDIM
  • Bebek sırt üstü yatırılır ve kolları açılıp kapatılarak bilincin yerinde olup olmadığı araştırılır. Eğer yanıt vermiyor ise ilk yardım işlemine geçilir.
  • Hava yolunun açılması için sağ el ile alt çeneye sol el ile alına bası uygulanarak baş geriye atılır, ağız açılır. Bebeğin nefes alıp almadığı kontrol edilir. Nefes almıyor ise ilk yardım işlemine devam edilir.
  • Bebeklerde ağızdan ağıza yapay solunum, ağzımızı bebeğin ağız ve burun deliklerini içine alacak şekilde yerleştirerek uygulanır. Her soluk verişimiz 1,5- 2 saniye sürmeli ve çok kuvvetli nefes verilmemelidir.
  • Kan dolaşımının olup olmadığını anlamak için nabızlar bebekte dirsek iç yüzünden ya da yine boyundaki ana damarlardan parmaklarımız ile kontrol edilerek saptanmalıdır.
  • Bebeklerde kalp masajı sırt üstü yatmakta olan bebeğe dakikada 100 kez uygulanır. Sağ elimizin orta ve yüzük parmaklarının uçları ile göğüs orta kısmına göğüs duvarı 1-2 cm inecek şekilde hafifçe bastırılmalıdır. Bebeklerde 5 kalp masajına karşılık 1 yapay solunum uygulanarak ilk yardım gerçekleştirilir.
  • İlk yardım işlemi 1 yapay solunuma karşılık 5 kalp masajı biçiminde tıbbi yardım gelene kadar devam ettirilir. Eğer nabız alınmaya başlarsa kalp masajı bırakılır ve 3 saniyede bir yapay solunum uygulaması devam ettirilir.
BOĞULMALAR - 1 Hava yoluna yabancı cisim kaçması durumunda yardım isteyen bilinci açık birine yardım amacıyla yabancı cismin çıkarılması için ilk yardım uygulanır. Bu amaçla hastanın arkasına geçerek beline kollarınızı dolayın. Bir yumruğunuzla diğerini kavrayıp göbeğin üzerine yerleştirin. Kollarınızı sıkarak hastanın karnına yukarıya doğru basınç uygulayın. Bu işi 6-10 kez tekrarlayın. Bu işlem aşırı şişman ya da hamile bayanlarda göğüs kafesine bastırılarak uygulanmalıdır.
BOĞULMALAR- 2 Solunum yoluna yabancı cisim kaçmasından şüphelendiğiniz ve bilinci kapalı bir hastaya ilk yardım için aşağıdaki sırayı uygulayınız.
1- Derhal yardım çağırınız 112
2- Baş geriye atılır ağız açılarak solunum yollarının açılması sağlanır. Parmaklarımız ile Ağız içinde yabancı cisim araştırılır ve ele gelen bir yabancı cisim varsa çıkartılmaya çalışılır.
3- Ağızdan ağıza yapay solunum uygulanarak akciğerlerin havalanması sağlanır.
4- Yabancı cisim nedeniyle akciğerlerin yapay solunu ile havalanması sağlanmıyor ise hastanın karnına iki elimiz ile basınç uygulanarak yabancı cismin solunum yollarından çıkartılmasına çalışılır.
5- Yeterli olmaz ise ağız açılarak yine yabancı cisim çıkartılmaya uğraşılır.
6- Ağızdan ağıza yapay solunum yapılır.
7- Gerekirse karına basınç uygulama işlemi tekrarlanır. İlk yardım işlemi solunum geriye dönene kadar devam eder. Bebeklerde Yabancı cisim çıkarma işleminde bebeği dizinizin üstüne yatırıp elinizi karnına ve ağzına gelecek şekilde altına yerleştirin. Diğer eliniz ile sırtına ard arda 4 kez vurup yabancı cismin çıkartılmasına çalışılır. Eğer bu biçimde çıkarılamıyar ise sternum ( iman tahtası ) üzerinden göğsüne bastırarak tekrar deneyin.
YARALANMA VE ŞİDDETLİ KANAMALARDA İLK YARDIM
Yırtılmış bir atardamar nedeniyle çok kısa zamanda yüksek miktarda kan kaybedilebilir. Şiddetli kan kaybı kişiyi şoka ve bilinç kaybına götürebilir ve eğer durdurulamazsa ölümcül olabilir. Yetişkin bir insan 1.5 litre kadar kan kaybederse ya da bir çocuk yarım litre kan kaybederse, kan kaybı şiddetli kabul edilir. Yaralı bir atardamarın duvarlarındaki kaslar yarayı kapatmak için pıhtı oluşumuyla birlikte kasılacaktır. Eğer pıhtılaşma herhangi bir nedenle gerçekleşmezse kanamanın kontrolü çok daha zor olacaktır.
En yakın acil sağlık kuruluşunu arayın ve ilkyardıma başlayın. Küçük yaralanmalarda kanama kısa sürede kendiliğinden durur. Ancak derin bir yarada kan o kadar hızlı akar ki pıhtı oluşumuna fırsat kalmaz. İlk yardımın amacı kanı mümkün olduğunca kısa sürede durdurmaktır. Kişiyi sırtüstü yatırın ve mümkünse yaralı kısmı yukarı kaldırın. Bu kan akışını azaltacaktır.
Cam veya metal gibi derinde olmayan ve kolay hareket ettirilebilen cisimleri yaranın içinden çıkarın ama derine saplanmış cisimlere dokunmayın. Temiz bir bezle yaranın tam üstüne, kanama durana dek 5-10 dakika basınç uygulayın. Yaranın ağzı açıksa her iki kenarı da birbirine doğru itin. Eğer yaranın içinde herhangi bir şey varsa basıncı cismin çevresine uygulayın, üzerine değil. Sağlam ve temiz bir bandajla yarayı sıkıca sarın. Eğer hazırda bir bandaj yoksa bir parça temiz bez kullanın. Turnike kullanmayın.
Burun Kanamalarında İlk Yardım
Sık rastlanan acil durumlardan biridir. Kafa travması sonucunda burun veya kulaktan kanama, kafatası kırığı olduğunu gösterir ve kontrolü zordur. Bu tip kanamalarda temiz bir bez ile buruna hafifçe bastırılmalı ve hasta mümkün olduğunca çabuk acil sağlık kuruluşuna ulaştırılmalıdır.
Diğer nedenlerle oluşan kanamalarda, burun deliklerini sıkarak veya üst dudak ile dişetleri arasına yuvarlak gazlı bez yerleştirerek basınç uygulanır. Hastayı oturtun ve başını öne eğin. Hastanın sakin olmasını sağlayın ki endişelenerek kan basıncının artmasına sebep olmasın. Burnun üzerine buz koyun. Tüm bu uygulamalara rağmen kanama devam ederse hastayı en yakın sağlık kuruluşuna götürün.
ÖNEMLİ YANIKLARDA İLK YARDIM
Yanıklar; kuru sıcak, nemli sıcak (buhar, sıcak sıvı), elektrik çarpması ve yakıcı kimyasallar nedeniyle oluşabilir. Önce en yakın acil sağlık kuruluşunu arayın,sonra ilkyardım işlemlerine başlayın. 3.derece (ciddi) yanık derinin bütün katmanlarını tahrip eder. Eğer birinin elbiseleri ateş almışsa, hemen kişinin yanan tarafı üste gelecek şekilde yere yatırılması gerekir.
Alevleri battaniye ya da elde ne varsa kullanarak başından ayaklara doğru baskı altına alın. Yanmış bölümü en kısa zamanda soğuk suyla soğutun. Yara bandı yapıştırmayın ve yanmış bölgenin üstünde nefes alıp vermeyin ve öksürmeyin. Hemen yanmış bölgeye temas eden şeyleri (ayakkabı, yüzük vs. gibi) çıkarın. Çünkü daha sonra eriyecek ve çıkması zor olacaktır. Yanığı pamuk gibi şeylerle örtmeyin ve herhangi bir ilaç ve losyon sürmeyin. Soğuk su dışında yanığa hiçbir şey koymayın.
Eğer deri, yakıcı kimyasal madde sonucu yanmışsa kimyasal madde temizleninceye kadar sürekli akan su dökmek hayati önem taşır. Sıcak yağ veya kaynayan suya batmış giysileri çıkarın. Kuru yanığa yapışmış giysileri çıkartmayın. Mümkünse yanan kısma en az 10 dakika soğuk su uygulayın.
Yanık bölge genişse soğuk suya batırılmış havluyla örtün. Herhangi bir losyon, ilaç sürmeyin. Yanığın çevresini temiz, kuru bir bezle çevreleyin. Şişmeyi azaltmak için yanmış kol ya da ayağı yukarı kaldırın. Su kaybını engellemek için hastaya azar azar su içirin. Baygın olmadığı ve kusmadığı sürece su verebilirsiniz.
ELEKTRİK ÇARPMASINDA İLK YARDIM
Vücuda girip çıkan bir elektrik akımının şoku kişiyi yere yıkabilir, bilincini kaybettirebilir, solunumun ve kalp atışının durmasına sebep olabilir. Akım, alttaki dokular ve organlar boyunca yayılır, derin ve geniş hasarlara yol açabilir. Ancak vücutta, akım giriş ve çıkış noktaları dışında başka hasar görünmüyor olabilir.
İlk önce elektrik akımını (şalterleri, sigortaları) kapatın, eğer bu mümkün değilse iletken olmayan bir cisimle (tahta veya bir ip parçası gibi) kişiyi akım kaynağından güvenli bir şekilde ayırın. Bu işlemler yapılana dek, kişi elektrik geçiriyor olacaktır,bu yüzden kendisine yardımcı olmaya çalışacak kişiler de elektrik şokuna maruz kalırlar. Bunlar yıldırım çarpan kişiler için geçerli değildir; bu durumdaki hastalara hemen yardım edilmelidir.
Akımı kapatın veya kişiyi kuru, geçirgen olmayan bir cisimle (tahta, giysiler, vb.) elektrik kaynağından uzaklaştırın. En yakın acil sağlık kuruluşunu arayın. Solunumu ve kalp atışını (nabzı) kontrol edin. Eğer kişinin solunumu durmuşsa, ağızdan ağıza solunuma başlayın. Eğer kişinin kalbi durmuşsa, kalp masajı eğitimi aldıysanız, kalp masajına başlayın. Kişi nefes alıyor ama bilinci yerinde değilse, en uygun pozisyonu verin.
ŞOKTAKİ HASTAYA İLK YARDIM
Şoktaki bir insan solgun görünür, soğuk terler ve nabzı zayıflamıştır.Uykuya eğilimlidir ve dikkati dağınıktır. Her an bayılabilir.
Şoka girmiş bir insanın acilen ilkyardım ve ilaç tedavisine ihtiyacı vardır. İlk olarak en yakın acil sağlık kuruluşunu arayın.
Şok Nasıl Önlenir? Kaza sonrası, özellikle yanıklar ve kan kaybından sonra şok görülebilir. Her kaza sonrasında yapılan ilk yardım, şoku önlemek veya etkisini azaltmak için yapılması gerekenleri kapsamalıdır. Kafa derisinde kan dolaşımı fazla olduğundan, buranın yaralanması çok kan kaybına neden olur. Eğer yüzeysel bir kafa yaralanmasıyla karşılaşırsanız üzerine sabit bir basınçla, temiz bir bez veya mendil ile bastırın. Eğer derin bir kafa yaralanması mevcutsa temiz bir bezi yaranın etrafına gevşek olarak bağlayın.
Kanamayı durdurmak için basınç uygularken kırık kemik parçalarını veya yabancı bir cismi beynin içine itebilirsiniz. Bu nedenle şüphelendiğiniz durumlarda ve çok derin yaralarda, yara çevresine basınç uygularken çok dikkatli olmalısınız. Eğer kulaktan su gibi bir sıvı çıkıyorsa (bu sıvı beyin omurilik sıvısı olabilir) kulağa temiz bir bez koyun ancak sıvının dışa çıkmasını önlemesin.
Kol, bacak, parmak vs. gibi bir vücut parçasının kopması halinde kopan parça ve yaralı kişi en kısa sürede bir hastanenin acil servisine götürülmelidir. Müdahale ne kadar geç olursa organın yerine dikilme şansı o kadar az olur. Parçanın temiz ve soğuk tutulmuş olması önemlidir. Mümkünse parçayı plastik bir torbanın içine koyun, onu da içi buz dolu plastik bir torbaya koyun. Kesik uzuv doğrudan buza temas etmemelidir.
Yaralıyı hemen bir hastaneye götürün. Göğüs yaralanmalarında göğüs duvarı parçalanıp göğüs boşluğuna hava kaçabilir ve yaralanan akciğer dokusunu sıkıştırabilir. Bu, akciğere giden hava miktarını azaltır. Yaralının her nefes alışında emilen havanın sesini duyabilirsiniz ve nefes verirken yarada hava kabarcıklarını görebilirsiniz. Yaraya saplı herhangi bir cisim varsa almayın ve herhangi birşey yemesine ve içmesine izin vermeyin.
1. En yakın acil sağlık kuruluşunu arayın.
2. Temiz bir bezi avucunuzla yara üstüne bastırın ve hava kaçışını önleyin.
3. Hastayı başı ve omuzları yukarıda ve yaralı taraf üstte olacak şekilde yere yatırın.
4. Yara büyükse temiz bir bezle sarın. Steril bir bez hazırda yoksa temiz bir bez yeterlidir.
5. Bezin üzerine basınç uygulayacak bir sargı sarın ve hava kaçışını önleyin. Hastayı yatırın ; başı aşağıda, sırtüstü ve bacaklar bir ayak boyu daha yukarıda olacak şekilde yatırın ki kan vücudun başa yakın bölümlerine doğru aksın. Yaralı baygınsa ilkyardım pozisyonuna getirin. Sıkı giysileri gevşetin, bir battaniye veya paltoya sararak ısı kaybını önleyin.
BURKULMA VE GERİLMELERDE İLK YARDIM
Kasta veya tendonlardaki yırtılma, gerilme; bağlardaki veya eklem kapsülündeki yırtılma ise burkulma olarak tanımlanır. Burkulma ve gerilme dokuların aşırı zorlanmasından olur. İki yaralanma için de belirtiler aynıdır. Ağrı, şişme ve morarma... Ciddi burkulmalar sanki kırıkmış gibi tedavi edilmelidir. Ağrı ve şişmeyi azaltmak için soğuk su ya da buz torbası kullanılır.
Eklem veya kası, elastik "8" şeklinde bandajla sarın ve 1-2 gün için üstüne bastırmayın. "8" şeklinde bandaj uygulamasını ayak çevresinde 1-2 kez dairesel olarak sarın. Bandajı diagonal olarak ayağın üstünden ve bileğin çevresinden geçecek şekilde bağlayın; bandajı ayağın üstünden aşağı doğru ve ayağın tabanından geçirin. "8" şeklindeki dönüşlere devam edin, ayak (parmaklar hariç), bilek ve bacağın altı kaplanana kadar bandajlayın; bant ya da klipsle bandajı sabitleyin.
KIRIKLAR VE ÇIKIKLARDA İLK YARDIM
Röntgen olmaksızın bir kemiğin kırık olup olmadığını belirlemek her zaman mümkün değildir. Eğer emin değilseniz,yaralanmaya sanki kırıkmış gibi yaklaşın. Eğer kişi çok ağrılıysa, yaralı bölgesini hareket ettiremiyorsa, üzerine ağırlık veremiyorsa ya da yarada şekil bozukluğu varsa kırık veya çıkıktan şüphe edin. Çıkık bir kemiği yerine oturtmaya çalışmayın.
Bu sadece bir uzman tarafından yapılabilir. Kolu veya bacağı bulduğunuz pozisyonda sararak sabitleyin ve yaralıyı hastaneye götürün. Eğer yaralı hareket edemiyorsa ambulans çağırın. Hastanın birşey yiyip içmesine izin vermeyin,çünkü hastanın kemiklerini genel anestezi altında düzeltmek gerekebilir ve yemek hastanın kusmasına neden olabilir.
Kişiyi sıcak tutun ve şok olasılığı açısından sürekli izleyin. Kanama varsa önce onu tedavi edin. Kişiyi olabildiğince az hareket ettirin. Hareket, kırık kemikleri daha da ayırır ve organları yaralayabilir. Açık bir yara varsa temiz bir bez parçasıyla kapatın.
Tespit Uygulaması:
Tespit genellikle gereklidir. Hareketi önleyerek kırığın daha da kötü olmasını engelleyebilirsiniz. Bu, özellikle hastanın nakli veya tıbbi yardımın gecikeceği durumlarda önem taşır. Tespit malzemesinin sert olması gerekir. Mümkünse bir üst ve bir alt eklemin oynamasını engelleyecek derecede uzun olmalıdır. Tespit, tahtalarla, karton parçalarıyla, gazetelerle yapılabilir. Kırık bir üst kol veya bacak için yaralı uzvu tespit etmeden önce kol ile gövde arasına veya bacaklar arasına destek koymak gerekir. Tespiti bağlamak için bez (bandaj, kravat vb.) kullanın.
Kırık ön kol:
Hastanın ön kolunu 90 derece açıyla vücuduna yapıştırın, avucu göğsüne gelirken başparmağı yukarı doğru olmalı. Ön kola tespit uygulayın. Tespit dirsekten el bileğine kadar uzanmalı. Tespiti, kırığın altından ve üstünden bağlayın. Ön kolu boyundan geçen geniş bir sargı ile parmakların dirsekten biraz daha yukarı seviyede olmasını sağlayacak şekilde asın.
Yaralı bacağın sağlam bacağa tespiti:
Nazikçe yaralı bacağın dizini düzeltin. İki bacak arasına bezler koyun. Yaralı bacağı diğer bacağa birkaç yerinden bağlayın, ama kesinlikle tam kırık üzerinden olmasın. Eğer iki geniş tespit bulma olanağınız varsa bunları kullanmak en idealidir. Tespitler bacağın tüm uzunluğu boyunca olmalıdır.
OMURGA YARALANMALARI
Eğer hastanın boyun veya omurgasında ciddi ağrı varsa, kol veya bacaklarında his kaybı varsa, mesane veya barsak kontrolünü yitirmişse omurga kırığı veya çıkığı olabilir. Bu tip vakalarda, hastanın hayatı tehlike altında değilse veya kusmaya bağlı olarak boğulmuyorsa, hastayı kıpırdatmamak gerekir. Eğer hastayı hareket ettirmek gerekirse vücudunu dümdüz tutmalısınız. Beli veya boynu bükülmemeli, vücudu dönmemeli. Hastayı kapı, masa, ütü masası veya geniş bir kalas gibi sert bir zemin üzerine yerleştirmelisiniz.
ZEHİRLENMELERDE İLK YARDIM
Zehirlerin vücuda girmesinde en sık karşılaşılan yol, yutmadır. (Gıda veya ilaç zehirlenmesi gibi.) Diğer yollar ise ısırıklar, sokmalar, deri yoluyla yapılan enjeksiyonlar, egzoz dumanı gibi zehirli gazların solunması ve akciğerler ya da deri yoluyla zehirli kimyasalların alınmasıdır. Önce zehir danışma merkezini (0800 314 79 00) veya en yakın acil sağlık kuruluşunu arayın. Kişinin yaşını, zehirin adını, ne zaman ve ne kadar aldığını, hastanın kusup kusmadığını, bilincinin açık olup olmadığını ve tıbbi bir merkezden ne kadar uzakta olduğunuzu söyleyin ve size verilen talimatlara tamamiyle uyun.
Kişinin bilinci açık ise size şu şekilde talimat verilebilir: Eğer zehir yutularak alınmışsa zehirin yoğunluğunu azaltmak için su veya süt içirin ve daha sonra zehirden kurtulması için kusmasını sağlayın. Yine de eğer hastanın ne yuttuğunu bilmiyorsanız ya da kişi asit, alkali veya petrol ürünü yutmuş ise ya da zehir danışma merkezi size özellikle kusturmamanızı söylemişse hastayı kusturmayın. Eğer yutulan bir petrol ürünü ise hastaya süt değil su içirin.
Evinizdeki ilkyardım çantanızda aktif kömür bulundurun, ancak zehir danışma merkezinin talimatları doğrultusunda kullanın. En yakın acil sağlık kuruluşunu arayın Hasta kendinde değilse solunumu kontrol edin. Eğer nefes alıp vermiyorsa ağızdan ağıza suni solunuma başlayın. Kişi kendindeyse ve yuttuğu madde asit, alkali veya petrol ürünü değilse kişiyi yüzü aşağı gelecek şekilde oturtun ya da yatırın (kusulan materyal akciğerlere gitmesin) ve parmağınızı boğazına sokarak kusmasını sağlayın.
Eğer kişi kendinde değil fakat nefes alıp veriyorsa, kendinde fakat uykuluysa, sesli uyarılarla uyandırmaya çalışarak uyanıklık durumunu kontrol edin. Zehiri içerdiğini düşündüğünüz şüpheli kutuları belirleyin, kusulan materyalden analiz için örnek alın. Duman, Kimyasal Madde, Gaz Zehirlenmeleri: Kişiyi dumanlı, gazlı bir ortamdan kurtarırken çok dikkatli olun. Eğer mümkünse kurtarma işlemini tek başınıza yapmayın.
Derin ve hızlı iki üç nefes alıp verin sonra derin bir nefes alın ve dumanlı ortama girmeden nefesinizi tutun. Sıcak hava ve duman solumamak için yere yakın kalın. Eğer ortam çok sıcak, duman çok yoğunsa nefes alıp vermeniz için özel araç gereciniz olmalı(hava tankı, maske).
Kişiyi dumanlı bölgeden açık havaya çıkarmak dışında herhangi bir girişimde bulunmayın. Kişiyi dumanlı bölgeden uzaklaştırdıktan sonra solunumunu kontrol edin. Eğer nefes alıp vermiyorsa ağızdan ağıza suni solunuma başlayın Sıkı giysileri gevşetin, boyun düğmesini çözün, kravatını gevşetin. Kişi tamamen iyileşmiş gözükse bile acil tıbbi yardım çağırın.
Aklı başında 7 ziyaretçigelmiş
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol